"...yurduna uzak düşmüş
bir şairin sesiyle çağır beni ,
bulurum
seni."
.
Refik Durbaş
"...yurduna uzak düşmüş
bir şairin sesiyle çağır beni ,
bulurum
seni."
.
Refik Durbaş
Ve ben alıp başımı gidince akşamları
İçinde yorgun düştüğüm bahçemden dışarı,
Biliyorum; her yol götürür beni o yöne
Yaşanmamış hayatların tersanesine...
“Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş. Hepsi. En çok da en ilk de Leylâ'sın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan
suyumsun.”
- Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e
Ve ben alıp başımı gidince akşamları
İçinde yorgun düştüğüm bahçemden dışarı,
Biliyorum; her yol götürür beni o yöne
Yaşanmamış hayatların tersanesine...
Usulca ve yavaşça gelin ki çatlamasın,
yalnızlığımın ince porseleni.
-Sohrab Sepehri
Ve ben alıp başımı gidince akşamları
İçinde yorgun düştüğüm bahçemden dışarı,
Biliyorum; her yol götürür beni o yöne
Yaşanmamış hayatların tersanesine...
Elma kokusunu sever misiniz?
Ya da şöyle sorayım.
Hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi?...Hayır mı ? O halde size bir olay anlatayım.. Bundan 20 yıl önce,16 Mart 1988 sabahı,elma kokusuyla uyandı Halepçeliler. Sevinçle mutfağa yöneldiler önce.Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar.Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor,hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla.Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış.Hızlı hızlı yürümeye başladılar;kokunun kaynağını aramaya başladılar.Gittikçe şiddetlendi elma kokusu.Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki.Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler.Bu sefer daha hızlı koşmaya başladı birçoğu.Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi.Koşuyorlardı;ama yanıyorlardı da.Bu sefer de dönüp eve
doğru koşmaya başladılar.Yanma iyice artıyordu.Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla.Bir an önce suya ulaşmalılardı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer,asit dolu bir havuza girmişler
gibi.Artık ölmüşlerdi,ölümün nereden geldiğini anlayamadan.Yanarak ölmüşlerdi,üstelik ateşsiz ve dumansızdı bu yanma…
çığlıklarla…
bağırışlarla…
çağırışlarla…
Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden,ne olduğunu anlayamadan… “Saçlarım tutuştu önce Gözlerim yandı,kavruldu Bir avuç kül oluverdim Külüm havaya savruldu.” Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki;vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi,nefes almak için çırpınırsınız;alamazsınız.Deriniz büzülüp çürür.Yavaş yavaş,acı çeke çeke
ölürsünüz.Öyle ki başınıza silah vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz..
Ve ben alıp başımı gidince akşamları
İçinde yorgun düştüğüm bahçemden dışarı,
Biliyorum; her yol götürür beni o yöne
Yaşanmamış hayatların tersanesine...
Bahar geldi diyorlar
Henüz gelmedi
Gelseydi içimin tenhaları
Kıpırdanır, belki çiçekler tomurcuklanırdı..
Gül Tanrıverdi
Ve ben alıp başımı gidince akşamları
İçinde yorgun düştüğüm bahçemden dışarı,
Biliyorum; her yol götürür beni o yöne
Yaşanmamış hayatların tersanesine...
Ve ben alıp başımı gidince akşamları
İçinde yorgun düştüğüm bahçemden dışarı,
Biliyorum; her yol götürür beni o yöne
Yaşanmamış hayatların tersanesine...
''...hayatın her anında,
bir ayağımız bir peri masalının içinde,
diğeri de uçurumun
kenarında ..'
.
paulo coelho
Ve ben alıp başımı gidince akşamları
İçinde yorgun düştüğüm bahçemden dışarı,
Biliyorum; her yol götürür beni o yöne
Yaşanmamış hayatların tersanesine...