"Bingöl'ün Hepsor köyünde geceleyin bir evden, sussun diye dışarıya
attıklarıbeş yaşındaki Cahide'yi almaya gidince bulamadılar.Sabaha
kadar aradılar..Sabahleyin uzaklarda bir el bulundu."
Sokaklarında kurtlar gezen köy...
Karanlıklarında neon ışıkları değil, kurt gözleri parlıyan gece ve
kurtlar sofrasında tadımlık bir çocuk: beş yaşındaki Cahide...
Böyle bir sofradan arta kalan minimini bir el: Cahide' nin eli.
Nerdeyiz; yaban ormanlarından mı, "burda insan eti kokuyor" sesiyle
ürperdiğimiz dev masallarından mı, Roma sirklerinde mi?
Ağlamak kar etmez; dövünmek, yolunmak kar etmez.
Yazık ki şu memlekette kurtlara can vergisi verilmeden yaşanmıyan yerler var!
Bu sefer kura Cahide'ye düştüyse kabahat kimin? Adı "Cahide" diye
Ayşe' nin, Fatma' nın, Zeyneb' inkinden ayrı bir kaderi olacak değil
ya...
Yakınlarda yola çıkan biz, ancak, yarı yoldayız. Erken çıksaydık ve
ayağımıza çelme takılmasaydı bir kaç adım daha ilerleyebilecektik.
Hepsor'a vaktinde varsak bu böyle olmazdı...
Gelmemizi beklemeliydin Cahide!
Seni canavarların ağzına uzatanlar, sensizliğin ne demek olduğunu
henüz bilmiyorlardı...bunu şimdi anladılar, Cahide...
Sende şu dünyada izinle ağlanıp emirle susulduğunu bilmiyordun!
Eldivenini unutur gibi elini unutmuşsun..sakladık...gel, al da
öyle git Cahide!.. ama, lüzumu kalmadıktan sonra eli ne yapacaksın!
Yalnız kuzuların değil, kızlarında kurtlar için büyütüldüğü
köylerimiz var... İftihar edebiliriz.
Eskiler Nil'e kurban atarlarmış.. biz yirminci asırdakurtlara
kurban atıyoruz... giden sen değilsin; gönderen biziz Cahide!
Beş baharın birikmiş tadı, kokusu, tazeliğiydin ve kurtlar için
değildin...ama kurtlara gittin. Gördüğümüz allar, duvağının alı değil
Cahide!
Kim bilir, ne derdin vardı... belki bir damlacık ilaç, bir güler
yüz, küçücük bir oyuncak, tatlı bir masal seni susturmaya yeterdi.
Bunları getiremediğim için senden utanıyorum Cahide!
Seni kurtlar değil, bilgisizlik, görgüsüzlük yedi.. ona yanarım!
Naraların, yaygaraların, tehditlerin iniltilerle feryatları,
şikayetlerle çığlıkları boğduğu bir dünyanın çocuğusun. Senin ağlaman
mı bize çok geldi?
Gürültüler içinde ağlıyanlar korosuna katılmış bir çocuk sesinin,
kimse farkında olmazdı.. eksildiğinin, farkında olmadığı gibi!
Gittin ve elini gecelerimizin kabusu olsun diye bıraktın.. bize
bu ceza azdır Cahide!
Şunun şurasında nelere tahammül ettik de bir çocuk ağlamasına
tahammül edemedik...
Seni sokağa atan baban değildir, biziz Cahide.. sana kurtlar
kıymadı, biz kıydık yavrum!
Ne manalı tesadüftür: acı haberinin memlekete yayılması, Maarif
Şurası'nın nutuklarla açıldığı güne rastladı.
Ayaktaki sükut vakfesini görsen yüzlerce kişinin bir işaretle
nasıl susuverdiğini öğrenir ve şaşardın. O sırada seni hatırından
geçiren kaç kişi vardı, Cahide?
Boşlukta vedaişareti halinde sallanan elini ya gördüler, ya
görmediler..gören kimbilir ne sandı!
Vaktiyle bu elin bir sahibi vardı ve adı Cahide'ydi.. muhitini
bulursa büyüyecek, okuyacak, gelişecekti.. anasının Cahide'siyken
yavuklusunun Cahide'si olacaktı. "Cahidem !" diye seslenildiğini
duyduğu zaman, dudaklarında gönlü cevap verecekti.
Bilgiyi, görgüyü, senin evine kadar götüremedim
kızım.Bilgisizlikten, karanlıktan, kurttan korktum.. köyüne
"Mahrumiyet Bölgesi" diye ad taktım.. gitmeye nazlandım.. gitmemek
için bahaneler buldum.. senden kaçtım.. beni affet Cahide!
Gönderenler de, benim kaderimi seninkiyle birleştirirlerken
kendi kaderlerini bizden ayırıyorlardı.
Sen tek örnek değisin.
Ağlamanın cezası kurtlara atılmak olan bir memlekette
öğretmenliğimden utanç duyup ellerimi yüzüme kapadım.
Bana, istersen, kurt gözlerinden, kin olup bak.. fakat böyle
bedbaht çocukların bakışıyle acı acı, acıklı acıklı bakma Cahide!
Eskiler, keyifleri için, esirleri, köleleri, suçluları
günlerce aç bırakılmış yırtıcıların önüne atarlar, seyrine bakarlardı.
Biz de seni kurtlara atıp akıbetinin seyircisi kaldık..
onlardan ne farkımız var Cahide?.. suçun doğmuş olmaktı.
Evet.. büyüyecektin, serpilecektin..taranıp, süslenecek,
giyinip kuşanacaktın. Telin olacaktı, duvağın olacaktı.. saadetin
olacaktı.
Ardında saadetinden utanç duyanlar bıraktın.
Körpeliğin, yumuşaklığının, sıcağının tadını hayatının en
güzel akşamlarına saklıyacaktın.. kurtlar yağmaladı.
Kurtların kazancı bir kahvaltılık çocuk.. bizim kaybımız?.. onu sorma!
Seni sussun diye kapıya attık ve dediğimiz oldu! İşte sustun...
Arkandaki beş baharı derletip toplayıp götürdün.. bize bir el
kaldı... Köyünde sahibini ilelebet arayacak bu el, şahadet parmağıyla
bir yeri mi, bir şeyi mi, bir kimseyi mi gösteriyor? Yoksa gösterdiğin
ben miyim?
Masalların Kesikbaş'ı yerine Cahide'nin kesik eli!..
Bingöl'ün Hepsor köyünde bir babayla bir ana birbirlerinin
yüzüne bakamıyarak ağlaşırken buralarda elin bizim rüyalarımıza
girecek, gelip ihmalimizin boğazına sarılacak korkusuyla uykusuzuz.
Şayet bizden merhamet, şefkat, alaka bekliyorsan avucun daha
çok zaman açık kalacak Cahide.
Güneşin girmediği yere hastalık girermiş.. bu da bir şey mi?
Medeniyetin girmediği yere kurtlar giriyor.
Duvarların arkasına kapansam da, kulaklarımı tıkasam da,
ömrümce, katıla katıla ağlayan bir çocuk sesi duyacağım.
Perdelerimi indirsem de, gözlerimi yumsam da kah kurtların
ağzında bir çocuk, kah bileğinden kanlar sızansahipsiz bir el
göreceğim Cahide.
Dertlerini bilemedim.. seni ısıtamadım.. acını
dindiremedim, kurtlara gittin.. kurtların ağzından alamadım.
Çocukları dertlerin ağlattığı, kurtların susturduğu bir
yerde biz Cahide'yle değil, pedagoji nazariyeleri yapmakla,
pedagojikitapları yazmakla meşgulüz.. elin bizi tebrik etsin!
Elini varlığından bir parça olarak armağan bıraktın.. bize
o da çok Cahide.. sana da, hediyene de layık değiliz yavrum.
Ağladığımıza bakma ki biz böyleyiz: bir yandan kurt olur,
Cahide'yi kaparız, bir yandan Cahide oluruz.. kurtlar yer bizi..
ARİF NİHAT ASYA
(Top Sesleri)