ATA'YI REHİN ALMAK!

İzindeyiz Atam! Sen öldüğünden beridir sürüyor iznimiz... Ve anlaşılan o ki, daha da uzunca bir süre izinde olacağız. Bir gün Anıtkabir ağlama duvarı olmaktan çıkıp gerçek bir istirahatgâha döndüğünde ve Atatürk'ün heykellerinden çok fikirleri dolaşıma girdiğinde toplumsal sağlığımıza kavuştuğumuzu anlayacağız.



Malum; gençler dara düştüğünde ya intihar için köprüye tırmanıyor, ya karıla*rını yere yatırıp bıçaklıyor.

Bingöllü işsiz genç öyle yapmamış.

Toplumun ne kendi canını, ne karısının kanını umursamayacağını iyi bildiğinden daha can yakıcı bir yöntem düşünmüş ve öfkesini hâ*lâ değer verilen bir hedefe yöneltmiş:

Atatürk'ü rehin almış.

Fotoğrafı görmüşsünüzdür; asabi genç, elindeki tabancayı şehir meydanındaki Atatürk heykelinin tam kalbine dayamış, "Üstüme gelmeyin, vururum" diye bağı*rıyor.

Çevresini saran polisler şaşkın:

Müdahale etseler, Ata'nın heykelinde açılacak bir deliğin manevi yarası, 65 yerinden bıçaklanmış bir kadınınkinden çok daha derin olur çünkü...

Gece karakolda her ne olduysa, ertesi gün, aynı gencin, aynı heykel önünde bu kez elde çiçekle çekilmiş bir fotoğrafı çıktı.

Kendisine Cumhuriye*tin emanet edildiği genç, rehin aldığı Ata'sından özür diliyor*du.



* * *



Atatürk'ü ebediyete intikalinin 64. yılında andığımız bu yıl, onunla ilişki*mizin hepten traji-komik bir hal aldığı görülüyor.

Birkaç yıl önce hükümete karşı bir*leşen sivil toplum örgütlerinin yaptığı bir basın toplantısı aklımdan çıkmıyor.

Sendikaların, derneklerin, odaların temsilcisi koca koca adamlar toplanmış, "Artık sabrımız kal*madı" diye kükrüyorlardı.

"Herhalde genel greve gidecekler" diye düşündüğüm sıra*da hareketin sözcüsü ibretlik tehdidini şöyle açıkladı:

"Sözümüzü dinlemezlerse Anıtkabir'e yürüyecek ve onları Atatürk'e şikayet edeceğiz."

Ah Atam!..

Bu olup bitenleri mezarından izliyor*sa ne acı çekiyordur kimbilir?

"Beni görmek demek mutlaka yü*zümü görmek demek değildir" demiş bir lider için, halkının, -ölümünden 64 yıl sonra hâlâ- sorunlara çareyi kendi istirahatgâhında arıyor ol*masından daha acıklı bir durum olabilir mi?

"Ben size hiçbir dogma bı*rakmıyorum" diye vasiyet et*miş, "En hakiki mürşit" ola*rak bilimi işaret etmiş bir liderin "Rahat uyu" diye kapısında ağlaşanların gürültüsünden rahat uyuyabilmesi müm*kün mü?



* * *



Atatürk'ü kollama adına darbe yapanla*rın, kaçak gecekon*dusunu yıkmaya gelen ekip*lerin karşısına Atatürk resmiyle çı*kanların,

Silahlı çete kurmaktan yargılanırken Atatürkçülükken dem vuranların, Ata*türk rozetini her tür çirkefi örten bir kı*lıf gibi kullananların,

İşsizliğinin devasını heykellerini re*hin almakta arayanların, mezarını bir siyasi türbe gibi turlayanların artık onu rahat bırakıp başlarının çaresine bak*mayı öğrenmeleri gerekmiyor mu?

Bir gün Anıtkabir ağlama duvarı ol*maktan çıkıp gerçek bir istirahatgâha döndüğünde ve Ata*türk'ün heykellerinden çok fikirleri dolaşıma girdiğinde top*lumsal sağlığımıza kavuştuğumuzu anlayacağız.

Ancak o zaman "İzindeyiz Atam" sözü gerçek olacak. O zamana kadar biz yine milletçe "izinde" olacağız.


CAN DÜNDAR