Çocuğun elinde kalem,
Resim çizmek ister.
Neylesin kâğıdı,
Ona evin duvarı yeter.
Bir annesine bakar, bir duvara;
Elindeki kalemi avucuna gizler.
Annesi görmeyince,
Bir yuvarlak çizer ilk önce,
Sonra uzun bir çizgi.
Tamamdır ağacın gövdesi.
Dağların yamacından,
Ovaya süzülen,
Bir ırmak,
Bacasında dumanı tüten,
Bir de ev çizer.
Evin yanında,
Bir çocuk parkı...
Parkta çocuklar,
Özgürce gezer.
Çizer de çizer...
Uçuşan kelebekler…
Renk renk çiçekler…
Bir uğur böceği eline konar,
Resimdeki çocuğun.
Aman ne güzel…
Acaba gökyüzüne ne çizse…
Aydede’yi mi, yıldızları mı?
Gülümseyen bir Güneş mi?
Yoksa kara kara bulutlar mı?
Gece mi olmalı?
Gündüz mü olmalı?
Ne olursa olsun…
Hiç uçurtmasız olur mu gökyüzü?
Şöyle kuyruğundan yıldızlar saçan…
Hem de en yükseklerde uçan,
Bir de uçurtma olmalı.
Ama uçurtmanın ipini,
Yalnız kendi tutmalı.
Çizer de çizer…
Bir türlü dolduramaz koskoca duvarı.
Bir annesine bakar bir duvara…
Aklına gelir daha neler neler.
Acaba annesi görse ne der?
Bir de bakar ki,
Kendi resmini çizmemiş.
Tam uçurtmanın ipine uzatmışken elini,
Ensesinde hisseder,
Annesinin elini.
“Eyvah! Ne yaptın yavrum?
Nasıl temizlenir şimdi bu duvar?”
Ne yani anneciğim!
Duvar kirlenecek diye,
Resim çizmeyecek miyim?
Hiç kirlenir mi duvar?
Kuşla kelebekle…
Hiç kirlenir mi duvar?
Ağaçla çiçekle…
Söylesene anne!
Niye kızıyorsun bana?
Niye?
Sen çiz resimlerini güzel çocuk.
Bakma annene.
Çiz ki yüreğinin sesi,
Gözünün feri,
Elinin hüneri,
Masumiyetin,
Saklı kalsın duvarda.
Sana bir şeyler anlatsın o duvar,
Yıllar sonra.
Sen çiz resimlerini güzel çocuk.
Kim kızarsa kızsın,
Hiç oralı olma…
ÜLKÜ DUYSAK