Sana sevgimi anlattıkça uzak durdun benden. Ben ''Aşk'' dedikçe, sen ''Dur'' dedin. Oysa ben gerçekten seviyordum seni. Bu yüzden içimdeki aşk fırtınasını durdurmam mümkün değildi. Söylemeden duramazdım ki sevgi sözcüklerini... Anlayamadın...
Hayata dair ne varsa paylaşmak istedim seninle. Güleceksek birlikte, ağlayacaksak birlikte olmalıydı. Önümüze aşkımızın ışığını alıp bizim için aydınlattığı yolda hiçbir engele takılmadan inatla, cesurca, korkusuzca yürümeliydik. Ancak böyle yaşanırdı aşk çünkü. Yaşamadın...
Herkesin ayrı bir dünyası vardı biliyordum. Ama aşk ayrı dünyaları bir potada toplayıp yeni bir dünya yaratmak değil miydi? Yaratılan o dünyada kimsenin benliğini kaybetmeden ortak tutkuları, duyguları yaşamak değil miydi aşk? Her türlü çatışmaya rağmen , bir küçücük gülümseyiş, bir sıcacık bakışla unutmak değil miydi bütün kızgınlıkları? Unutmadın...
Bir tohumdun sen yüreğime ektiğim. Kanımın deli akışıyla sulardım seni. Sevdamın ateşiyle ısıtırdım ayazda. Büyüyecek, bir filiz olacak, rengarenk çiçekler açacaktın. Açmadın...
Şimdi yorgun yüreğim. Bunca çabaya rağmen o mutluluk gülüşünü yüzünde göremediğim için yorgun. Cesaretsizliğinle, umursamazlığınla, aşka burun kıvırmanla yorgun. Bu yüzden daha fazla kaldıramayacak seni. Yüreğim seni bu aşkın en zayıf halkası seçti. Güle güle...
Mehmet Coşkundeniz'in, Aşk Bize Yakıştı kitabından alıntıdır.