Günlerdir sınırında yaşıyoruz aşkın,
Günlerdir uçurumunda,
Bu kaçıncı atışım kendimi
Kollarından yalnızlığa,
Bu kaçıncı dargınlık,
Bu kaçıncı barışma?
Belli ki
Sensizliğe sürgün artık bu gözler,
Sensizliğe sürgün bu dudaklar, bu eller.
Şimdi yorgun bir çınar gibi kalbim,
Artık sana değil,
Sensizliğe yaslanacağım.
Hoşçakal güz çiçeğim, hoşçakal
Seni artık
Göz yaşlarınla ıslanmış
Yastıklara bırakacağım..
Oysa yıllarca
Yemyeşil bir orman köyünde sakladım gözlerini,
Dağ başlarında çoban ateşleri yaktım, üşümeyesin diye.
Ellerine kör gecelerin karanlığında sarıldım
Ve haykırdım
En dipsiz kuyulara adını.
Ezberlettim seni kurtlara-kuşlara.
Sense beni sokaklara vurdun
Ve en zehir şarkılara..
Bilirsin,
Rüzgara bıçak,
Yağmura ateş,
Buluta kurşun işlemez.
Sende öylesine vurdun ki beni,
Artık bana
Hiçbir acı kar etmez..
Neylersin,
Önce melekler terk etti bizi,
Sonra masmavi düşler,
Öpüşler- gülüşler-çiçekler.
Büyüsü kalmadı artık kavuşmaların,
Bundan böyle
Bizi her köşede
Bambaşka bir cehennem bekler..
Sen de bundan böyle
İçi boş şarkılarla avut kendini.
En ucuz aşklarla yıka kirli ruhunu,
Açılırsın.
Taşlar yosuna sarılır bilirsin,
Sarmaşıklar duvarlara,
Geceler karanlığa,
Sen de yalnızlığa sarılırsın
Ve kadınsın,
Ağlayabilirsin gönlünce,
Göz yaşların pınarlar misali çağlar,
Unutma ki erkeğim ben
Ve erkekler hep yalnız ağlar...
Ahmet Selçuk İlkan ( 1955 - )