bir yıldız gibi usulca
gökten kaybolmak
yahut kaçmak her şeyden
biteviye ve mahzun
ansızın bir yalan gibi
semaya savrulmak
meleklerle omuz omuza
yağmur olup yağmak…
kapılarını açtım
içimdeki haranın
atlarım özgür şimdi
başıboş koşturmakta
maviye hasret kalmış
deli taylar gibi,
katıp önüne rüzgarı
ufka doğru kaçmakta…
her nal yüreğimde
bir yaraya basmakta
bastıkça her anıdan
etrafa umutsuzca
bir ahh savrulmakta…
çaresiz eyvahlarım
keşkeler dudağımda
itidal çekip gitmiş
akl-ı selim firarda…
kulağında çınlayan
bu naçar kalmış ahlar
sayısız günahımın
fidyesi olsa keşke
giriftlerim gibi
ahlarım da gün gelip
bir atın terkisinde
o köprüden geçerken
“işte emanetin” der gibi
önüme düşmese keşke…
bedeli var elbette
yaptığım her hatanın
yargısız infaz etme
zira hikayesi var
açtığım her yaranın…
bilirsin hiç bitmediğini
bendeki bu saranın
dur hemen yüz çevirme
isteğim az da olsa
silinmesi alnımdaki karanın
yetmese de aklanmama
istifra edilmesi
bu asırlık safranın
bir nebze olsun
bırak da
mutmain olayım…
sakın sanmayasın ki
unutturmak her şeyi
ve affettirmek amacım
bil ki hiç yaşamadım
neresinden dönersen
kardır diye zararın
ki zaten farkındayım
hangi köşeyi dönsem
karşımda alaca bir at
ve ben zarardayım…
sen de sıyrıl gel artık
güneşten, aş geceyi,
gir düşüme, arındır
bir ışık gibi
boğmadan bu keşkeler
beni…
ve yakmadan
hükümsüzce tüm
iyi niyetlerimi…