Türk Kahvesi Kültürü
Türk kahvesinin Osmanlı'da ne denli vazgeçilmez olduğunu, tarihini inceleyince görüyoruz. Bir açılıp bir kapatılan kahvehanelerden bugüne gelen bol köpüklü kahvemizi ne kadar tanıyoruz?
Dünyada Türk adının sık sık geçtiği bir konu da kahvedir. Türk kahvesinin adını ve ününü duymayan azdır. Fakat gerçek tadını bilenlerin sayısının fazla olduğunu söylemek zordur. Kahve alışkanlığını Türklerden alan Avrupa ülkeleri sonradan kendi tarzlarını geliştirmişlerdir. Geleneksel Türk kahvesi hazırlanışı, pişirilmesi, sunulması, araç ve gereçleriyle ayrı bir kültürdür.
Kahvenin Türkiye’den önce Arap yarımadasında, Mısır ve Hindistan’da yayıldığını biliyoruz. Zaten kelime olarak arapça "kahwa" dan geliyor. Bu sözcüğün de Habeşistan’da kahve üreten Kaffa yöresinden alındığı sanılıyor. Önceleri, dövülüp toz haline getiriliyor, böylece bir nevi ezmesi yapılarak ekmek üstüne sürülüp yeniyormuş.
Kahvenin Türkiye’ye ilk kez, Hükm ve Şems isimli iki Suriyeli tarafından 1555’de getirildiği rivayet edilir. Diğer bazı kaynaklarda ise Kanunî Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) Habeşistan Valisi Özdemir Paşa tarafından getirildiği kaydedilir.
Tahtakale’de açılan ilk kahvehane yalnız halkın değil müderris ve kadı gibi okumuş kesimin de ilgisini çekmiştir. Ne olduğu tam olarak bilinmeyen bu yeni madde bir uyuşturucu muamelesi görmüş ve sözde kömürleşme derecesinde kavrulan herşeyin Müslümanlıkta haram sayılacağı bahanesiyle din adamlarınca yasaklanmıştı. Bir rivayete göre bu dönemde kahve taşıyan gemiler dipleri delinerek batırılmıştı. Herşeye rağmen kahvenin sevilip yaygınlaşması önlenememiş ve Sultan III. Murat (1546-1595) zamanında İstanbul’da kahvehane sayısı 600’ü geçmişti. Kahvehaneler, manzaralı yerlere, köşk şeklinde inşa edilir, çoğu kez verandaları olurdu. İçlerinde yaşmaklı bir kahve ocağı, çepeçevre kerevetler ve bazen orta yerde bir havuz yer alırdı. Buralarda kahveden başka nargile ve çubuk servisi de yapılırdı. Eski kahvehaneler edebiyat, müzik faaliyetleri için klüp niteliğinde merkezler haline gelmişti. Bu yönleriyle Fransız kahvelerinin atası sayılırlar.
Türk kahvesinin çekirdek durumundan pişirilme ve sunulma aşamasına kadar kullanılan araç ve gereçleri gerçek bir müze oluşturacak zenginliktedir. Bakır ve pirinçten yapılan su ibriği, cezve fincan zarfları ve pişmiş kahveyi taşımak için kullanılan kahve askılarının karakteristik özellikleri vardı. Bunlar bazen gümüş ve altından da olabiliyordu. Fincanlar tamamen Türk zevkine uygun biçim ve motiflerle gerek ülke içindeki İznik ve Kütahya atölyelerinde gerekse Avrupa’nın ünlü porselen merkezlerinde imal ediliyordu. Daha sonra bu takımlar Avrupa ülkeleri tarafından kendi piyasaları için de imal edilmiş ve "ala turque" diye isimlendirilmiştir. Soğutma kabı, muhafaza kutusu gibi bazı araç ve gereçler ise ağaçtan yapılmakta ve oymalarla dekore edilmekteydi. Bursa ve İstanbul’da yapılan nakışlı, yazılı ve ahşap aplikasyonlu kahve değirmenleri de ünlüdür.
Tiryakiye yakışır bir kahve ağır ateşte 15-20 dakika pişirilmeli, cezve sık sık ateşe sürülüp geri çekilmelidir. Eskiden böyleydi. Her fincan kahve için bir kaşık kahve ve bir kaşık şeker günümüzde kural haline gelmiştir. Nasıl pişirilirse pişirilsin köpüksüz bir Türk kahvesi düşünülemez. Eski Türk kahvesi ise genellikle şekersiz olurdu. Bunun yerine kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yemek veya içmek geleneği vardı. Tatlı olarak şerbet gibi içecekler alındığı gibi reçel, şekerleme veya lokum da yenirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisindeki Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya gibi yerlerde ve Türkiye’de kadınlar tarafından Türk kahvesi genellikle şekerli olarak alınırdı. Bu bakımdan sade, yandan çarklı, orta vb. gibi isimlerle kırkı aşkın kahve pişirme şekli bulunmaktadır. Şayet kahvenin değişik ve güzel bir koku taşıması isteniyorsa fincanların dibine yerleştirilen bir mahfaza içine kokulu maddeden bir parça konulurdu. En çok yasemin, amber, karanfil ve kakula kullanılırdı.
Türk kahvesinin sunuluşu gerçek bir geleneksel tören havasında olurdu. Bu tören çekirdek kahvenin kavrulmasından, pişirilip fincanlara konulması ve konuklara ikramına kadar uzun, seyirlik safhaları kapsamaktadır. Gerçek Türk misafirperverliği ve konuğa olan sıcak saygının bir örneğini bu törenlerde izlemek olanağı vardır. Günümüzde kız istemeye gidildiğinde kahveyi evlenecek kızın taşıması ve onun taşımadaki ustalığı, ayrıca pişirdiği kahvenin lezzeti bu törenlerden kalan önemli bir gelenek olarak hâlâ sürdürülmektedir. Geçmişte Türkiye’yi ziyaret eden gezginler, diplomatik kişiliği olan büyük elçiler ve aileleri hatıralarında Türk kahvesinin bütün özelliklerinden ve bu törenlerden mutlaka söz etmişlerdir. Türk kahvesinin içiminden sonraki başka bir geleneğin, özellikle kadınlar arasında sürdürüldüğünü genellikle herkes bilir. Bu kahve falıdır. Kahve telvesinin fincan içinde ve fala bakmak üzere fincan çevrildiği için tabağında oluşturduğu çeşitli izler ve işaretler "uzmanları" tarafından yorumlanarak anlatılır. Araştırmalardan anlaşıldığına göre kahve falı yalnız Türk-Osmanlı dünyasında görülmektedir. Nitekim bugün bağımsız ülkeler olan eski Osmanlı eyaletlerinde de (Yunanistan, Bulgaristan, Mısır, Makedonya, Bosna - Hersek vb.) bu folklorik uygulamanın sürdüğünü görüyoruz.
Türk kahvesinin ayrıcalığını belirleyen noktaları özetlersek diyebiliriz ki; Türk kahvesinin (dozunda içildiği takdirde) sağlığı tehdit edecek zararlı yanı yoktur. Teskin edici ve dinlendirici özelliği vardır. Bir fincan kahvedeki 50 mg. kafein hemen vücuttan atılır. Bu bakımdan Türk kahvesi fincanı ideal ölçülere sahiptir. Bir fincandan fazla içildiğinde zihin açıcı, uyarıcı, enerji verici özelliği ön plâna çıkar. Sindirime yardımcı olur. Bu yönüyle şekerli içmemek kaydıyla kilo almayı ve mide ekşimelerini önler. Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır.
&
Nostalji ve Aşk
Kahve adında küçücük bir tohumun hikayesi, Türk Kahvesinde, olağanüstü bir lezzete dönüşerek, bu gün milyonları peşinden sürükleyen bir tat haline geldi. Gizem, aşk, huzur, nostalji, saygı gibi karışık ve çelişkili kavramları çağrıştıran kahve, pek çok kişinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.
Cezve seçiminden kısık ateşte hazırlanışına, fincanlara yavaş yavaş dökülmesinden, törensel bir dikkatle ufak ufak yudumlanmasına kadar başlı başına bir gelenektir Türk kahvesi içmek. Çoğu ailede alışkanlık haline gelen akşam yemeklerinden sonra içilen kahve, huzur vericidir. Kız isteme sırasında ise saygı ifade ederken köpüklü olan kahve, istenen kız tarafından pişirilerek el becerisinin göstergesi olarak kabul edilir. Ev toplantılarında hanımlar arasında pişirilen kahve sonunda ters dönmüş kahve fincanları bakılacak fallara işaret ederek içilen kahvenin amacını sergiler. Gelen misafire önce bir fincan kahve ikram etmek makbuldür. Dünyaya Afrika'dan yayılan kahve, kahve ağaçlarının öğütülmüş tohumlarından hazırlanır. Çekirdeklerin ilk olarak, kahve ağaçlarının kendiliğinden yetiştiği Etiyopya'da kullanılmaya başlandığı sanılıyor. Bir efsaneye göre de kahve çekirdeğinin değerini ilk kez İS. 9. Arabistan'da bir çoban ortaya çıkarıyor. Kahvenin ilk yetiştirildiği yer Arabistan'dır. 15. yüzyılda Arabistan'ın güney kesimlerinde ve Yemen'de başlayan kahve tarımıyla birlikte kahve içme alışkanlığı öylesine artıyor ki, batıya doğru hızla yayılarak 16. yüzyılda Türkiye'ye oradan da 17. yüzyılda Avrupa ülkelerine ulaşıyor.
Yaklaşık 450 yıl önce, Kanuni Sultan Süleyman'ın Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'den saraya taşıyor kahveyi. Türk kahvesini, sarayın görkemli salonlarında, 40 kişilik kadrolu kahveci ustaları tarafından özenle Sultan'a servis ediliyor. Harem'de cariyelere doğru kahve pişirme dersleri başlıyor.
1615'te Venedikli ve 1650'de Marsilyalı tacirler de Türk Kahvesini dünyaya yayıyorlar. İtalyan gezgin Pietro della Valle tattığı ve hayran kaldığı içecekle ilgili değişik bilgileri arkadaşlarına anlatıyor. 1669'da Osmanlı Sefiri Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa, Türk Kahvesini Paris sosyetesine ikram ediyor. O dönem Paris'te Süleyman Ağa'nın konağına kahveye davet edilmek ayrıcalık sayılıyor. Bugün, kahve kültürünün en yoğun yaşandığı Avusturya ise 1683'te Osmanlı Ordusunun Viyana Kuşatması sayesinde tanışıyor kahveyle. Kahveyi tanıyan bir gezginin uyarısı üzerine keşfedilen kahve, Viyanalı askerler tarafından, çuvallar dolusu kahveyi deve yemi diye Tuna'ya dökülecekti.
Bugün tüm dünyada farklı biçimlerde tüketilen kahvenin kökeni o "deve yemleri" diye bilinen çuvallardan başlar. Kahve kültürünün tarihinde notalar da var. Bugün, "Türk Kahvesi", klasik müzik arşivinde de unutulmazlar arasına girmiştir. J.S. Bach, o ünlü Kahve Kantatı'nı bir kahve tutkunu olduğu için besteliyor. Kahve kültürü kendi tarihini yarattığı gibi sosyal tarihe de damgasını vurur. Türklere sevgisiyle bilinen Fransız romancı Pierre Loti, kahveye ve İstanbul'a olan sevgisinden dolayı kahvehanelere sürekli gitmiştir. En sevdiği semt olan Eyüp'teki bir kahvehane bugün onun adıyla anılıyor: Pierre Loti Kahvesi. 17. yy. ve sonrasında Türk Kahvesi tutkunu olan ünlü isimler arasında Madame de Pompadour, Victor Hugo, Dumas, Molière, André Gide ve Honoré de Balzac bulunuyor. Tarih içinde Türk Kahvesi, Türk sosyal yaşantısındaki yerini oluşturduğu gibi, misafirperverlik, kız isteme gibi "allaturca" (Türk usulü) kültür öğelerini de yarattı. Türk kültüründe pek çok güzel şeyi çağrıştıran kahve için "bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır" Kahvenin, Türk Kahvesinin tarihi, anlatmakla, yazmakla bitmez. Kısacası Dünya kahve kültürü, kahve için Türkiye'ye büyük teşekkür borçlu.
&
TÜRK KAHVEHANESİ:
Kahve ve kahve kültürü dünyaya Türkiye'den yayılıyor. Türkiye'de ilk kahvehane İstanbul'da, İstanbul'da da Tahtakale'de açılıyor. Bu ilk kahvehane, tanınmış kişilerin ve bilginlerin buluşma, sohbet noktaları oluyor. Tıpkı bugünün cafe'leri gibi. Memleketin ileri gelenleri ve makam sahipleri kahvehaneden çıkmaz oluyorlar. Tiryakiler burada içilen kahvelere "Kara İnci" adını veriyorlar. Türk Kahvesi, tadı ağızda en uzun süre kalan kahve türüdür. Tüm yönleriyle, sağlık koşullarına en uygun kahvedir. Türk Kahvesinin, Türkiye'de yetişmeyen "Arabica" türü, yüksek kaliteli çekirdeklerden üretilir. "Türk kahvesi" denilmesinin nedeni ise aslında bir pişirme yöntemidir. O mükemmel tadı koruyabilmesi için, kavrulduktan hemen sonra tüketilmeli ya da aromasını koruyacak şekilde paketlenmelidir Pişirilip servis edilen Türk Kahvesinin tortusu, fincanın dibinde kalır, buna telve ismi verilir. Bu da sağlıklı oluşunun bir göstergesi. Ayrıca Türk Kahvesine özgü fal geleneğinin doğmasının da nedeni.
İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz. (Mümkün olduğunca az kişilik yapmaya çalışınız. Hatta kişi başına her seferinde ayrı ayrı bir fincanlık pişirme makbuldür) . Her fincan için iki çay kaşığı kahve, iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilave ediniz. Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırınız. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay ediniz. Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara yavaş yavaş dökünüz. Sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. İçilen su, ağzı kahve lezzetine hazırlar. Türk Kahvesini ilk kez kavurup öğüterek Türk toplumuna sunan Kurukahveci Mehmet Efendi'dir. Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları 1871'de kuruldu. Türk Kahvesinin üretilmesinde önemli aşamalar; kavurma, soğutma ve öğütme. Yıllardır bu işlemler geleneksel ama ilkel cihazlarla, elde yapılırdı. O güzel tadı damakta hissetmek, yorucu ve zaman alan bir çaba gerektiriyordu. Modern ortamlarda toptan Türk Kahvesi üreten tesisler, bu lezzeti teknolojik gelişmelere paralel olarak taşıdılar dünyaya. Bu kuruluş bugün Kurukahveci Mehmet Efendi'nin torunları tarafından yaşatılıyor.
Türk Kahvesi;
Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir.
Köpük, kahve ve telveden oluşur.
Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve türüdür.
Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu leziz köpüğü sayesinde, uzun süre sıcak kalabilir.
İnce kenarlı fincanda sunulduğu için, diğer kahve türlerine göre daha yavaş soğur ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar.
Yoğun şurupsu kıvamı ile ağızdaki lezzet tomurcuklarını aşırı uyararak hafızada yer eder.
Diğer kahve türlerine göre, daha kıvamlı, yumuşak ve aromatiktir.
Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt edilebilir.
Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir.
Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir.
Geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür. Cafedomancy: Kahve telvesini kullanarak kehanette bulunmak.
Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir ancak telve olarak dibe çöktüğünden filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz.
Hazırlanırken şeker ilave edildiğinden diğer kahvelerde olduğu gibi sonradan tatlandırmaya gerek yoktur.
Sağlıklıdır çünkü fincanın dibinde biriken telvesi içilmez.
Sıklıkla içildiği halde, miktar olarak fazla olmadığından şişkinlik yapmaz.
Diğer kahve türlerine göre, bir içimde daha az kafein içerir.
Çok pratik ve ekonomiktir çünkü pişirirken tek ihtiyacınız bir cezve olacaktır.
Pişirilirken, şekeri tercihe göre ilave edildiğinden içime hazır halde sunulan tek kahve türüdür.
O nefis tadını verebilmesi için, kavrulduktan sonra ya hemen tüketilmeli ya da aromasını muhafaza edecek şekilde paketlenmelidir.
Zararları:
YAPILAN ARAŞTIRMALARA GÖRE KAHVE'NİN HİÇBİR ZARARININ OLMADIĞI GÖRÜLMÜŞTÜR.
Editörün notu:çokkk zararı var da yazamıyoruz kusurumuza bakmayın. )
Faydaları :
Kahve zararı kadar yararının olmasıyla oldukça kafa karıştırıyor.Örneğin; yeşil ve siyah çay gibi, kahve de antioksidanlar içeriyor. Buda kansere yol açan hücrelerin çoğalmasını engelliyor.
Cilt
ABD'de yapılan bir araştırmada, kahvenin ve egzersizin güneşışınlarının neden olduğu cilt kanserinden koruduğu ortaya çıktı.New Jersey’deki Rutgers Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre,fiziksel egzersizle birlikte ölçülü kahve tüketimi, güneşin ultraviyoleB (UVB) ışınlarının yol açtığı kanserojen etkileri ortadankaldırabiliyor. Safra taşları
Kadın vücudu erkeğe kıyasla iki kat daha fazla safra taşı üretiyor.Günde dört bardak kahve içen kadınların içmeyenlere oranla yüzde 25daha az safra taşından şikayet ettiği kanıtlandı.
Beyin uyarımı
Kahve konsantrasyona yardımcı oluyor. Yapılan araştırmalarda, okulçağındaki çocukların az miktarda kahve ile süt içtiklerinde sabahkiderslerinde daha başarılı oldukları görülüyor.
Parkinson
Yapılan bir araştırmada günde bir fincan kahve içen erkeklerinparkinson hastalığı riskinin yüzde 40’a varan oranlarda azaldığı ortayaçıkarılmıştır. Bununla beraber menopoz sonrası ostrojen terapisi görenkadınlarda kahve tüketimi Parkinson Hastalığı riskini arttırmakta...
Karaciğer
Kahve tüketmek özellikle siroz yüzünden oluşan karaciğer kanseririskinin azaltılmasına yardımcı oluyor. Düzenli kahve içenlerin sirozgibi karaciğer rahatsızlıklarından daha az şikayet ettiği görülüyor.
alıntıdır.