Çocuklarımıza yanlış yapma hakkı verilmeli (24.02.2010 tarihli Star Gazetesinde yayınlanmıştır)
Eğitim serüvenimiz, annemizin bize kaşık tutmayı öğretmesi ile başlar diyebiliriz. Önceleri seçimimizin dışında ve zorunlu olarak sürer. Annemiz neyi uygun ve gerekli görüyorsa bize onu öğretir. Bunlar aslında onun bildikleri kadardır.
Bu yüzden biz anne ve babamızın “her şeyi” bildiklerini sanırız uzun bir süre. İstediğimizi öğrenme ve istemediğimizi öğrenmeme uzun yıllar sonra elde edebildiğimiz bir haktır. Birey olmaya başladıktan, çevrenin ve toplumun bize bazı şeyleri öğrenmemiz gerektiği uyarı ve dayatmalarından nefes alabildiğimiz zaman kendi tercihlerimize göre öğrenme sürecine geçeriz. Ama bu konuda ne yazık ki istediğimiz kadar özgür değilizdir.
Lise öğrencileri 10. sınıfta alan seçimi yaparlar. Yani 15-16 yaşlarında. Bu seçim çok bilinçli ve özgür bir seçim değildir. Nasıl olabilir ki? Dış etkenlerin baskısı altında gerçekleşir. Okul yöneticileri, anne- baba, öğretmen, diğer yakın çevre bireyleri ve 16 yaş psikolojisi bu seçimin sonucunu belirler. Ortada ne bir araştırma vardır ne de kişiliğimize ve yeteneklerimize uygun mesleğin ne olduğuna dair bir bilgi. Her şey kulaktan dolma ve büyüklerimizin adına “tecrübe” dedikleri, geçmişte onların yaptıkları kendi yanlışlarından çıkardıkları dersler. Yani her şey kulaktan dolma sürdürülür. Alan seçimi önemlidir, çünkü 3 yıl sonra yani lise son sınıfta gireceğimiz sınavda alacağımız puanı etkilemektedir. Çünkü alacağımız puana bağlı olarak hangi mesleği seçebileceğimizi veya seçemeyeceğimizi belirleyecektir. 15 yaşında bize aldırılan veya çok nadir olsa da kendi özgür irademizle ama yeterince araştırmadan ve önemsemeden aldığımız bu karar şimdi karşımıza aşılması güç dağlar çıkarmıştır. Seçimleri alanımızdan yaparsak daha çok puan eklenmektir ama alan dışından yaparsak yandık. “Ben o zaman daha çocuktum” bu noktada dikkate alınan bir mazeret ne yazık ki değildir. Artık o karardan dönüş yok ve sen sanki özgürce seçiyormuşsun gibi önüne konan listeden olabildiğince sana yakın olanı “seçmek” zorundasın.
Sizce bunları aşmak gerekmiyor mu? Çocuklarımızı “adam” yerine koyup onların yanlış yapma haklarına saygı göstermek gerekmiyor mu? 15-16 yaşlarımızın hangi fırtınalar içinde geçtiğini hepimiz biliyoruz. O yaşta alınacak kararların pek de doğru ve gerçekçi olamayacağını unuttuk mu? Bu sıkıntıları biz çekmedik mi? Gençliğimizde aldığımız yanlış bir kararın bedelini hayatımız boyunca ödemedik mi? Şimdi gençlerin aynı sıkıntıları çekmesine neden seyirci kalıyoruz. Belki de abarttığımı düşünüyorsunuz. Ama “ateş düştüğü yeri yakar” biliyorsunuz. Zaten sınava dair kaygılarla boğuşan çocuklarımız için bu çok önemli. Şu dönemde yaşamlarında bundan daha önemli hiçbir şey yok. Bütün duyarlılıkları bu konuya odaklı. Geçmişte bizde öyle olmadık mı?
Uzun vadeli de olsa bu konunun çözümü vardır ve kolaydır. Yasa değişikliği de istemez. MEB bir yönetmelik yayınlayarak okullarda alan değişimini kolaylaştırır. Engelleri kaldırır ve fark derslerini vermek koşulu ile her öğrenciye istediği zaman, istediği alana geçebilme olanağı sağlar. Bu ise zaten yüzlercesi hayatımızda var olan yasaklardan birini ortadan kaldırır ve gençlerimiz için hayırlı bir karar olur. Kısa vadede yani hemen bu yıl için yani bu yıl sınava girecek öğrenciler için ne olur bunu birlikte izleyecek ve göreceğiz. Umarım iyi olur. Umarım akıl galip gelir
Cihat Şener
kaynak:hayatımız sınav