Ey Türk gençliği...

Kerem Akça, 12. Eskişehir Film Festivali’ni değerlendirdi

Gerçek bir kültür-sanat aşığının, şehrin belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen’in genç neslimizi altyapısı sağlam yetiştirmek için yarattığı bir sosyal proje Eskişehir. Eskişehir Film Festivali de zaten genç sinefillere makale ve sinema kitabı ödülleri vermesiyle, bu mantığa uygun bir konsepte oturtulmuş. Bir üniversite kenti olarak da anılabilecek Eskişehir, aslında belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen’in bu projesi ışığında müzelerin, parkların, tiyatro salonlarının ve daha birçok şeyin hakimiyet kurduğu bir kültür şehri. Esas önemli olan da bu zaten. 12. kez düzenlenen festivalin değil de genç neslin yani geleceğimizin kalkındırılması... Büyükerşen sesleniyor; ‘Ey Türk gençliği...’.

Anadolu Üniversitesi’nin katkılarıyla bu yıl 12. kez düzenlenen Eskişehir Film Festivali, toplama film seçkisiyle dikkat çekerken, Türk işi örneklerle de şehrin bu konudaki meraklı izleyicisine ulaşmayı becerdi. Elbette Ankara ve Bursa’da olduğu gibi etkinliğin programında daha önce çeşitli festivallerde gösterilmiş önemli yapıtlar gösterildi.

Öyle ki Anadolu’daki etkinliklere bakış attığımızda; Bursa, Eskişehir ve Ankara film festivallerinin, Antalya Altın Portakal ve Adana Altın Koza film festivalleri kadar destek almadığı için onlardan sonra geldiği söylenebilir. Ancak bu durumu, leyhine kullanmaya da çalışan şehir etkinlikleri düzenliyor her biri aslında...

Yılmaz Büyükerşen’in Türkiye’ye armağan ettiği bir kent

Zaten Eskişehir’de geçirdiğim üç günde daha iyi gözlemledim ki şehrin belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen, bu modern üniversite kenti için bir şans. Porsuk Çayı’nı Kurbağalı Dere’ye benzer halinden kurtarıp Venedik’in gondollarla ve küçük teknelerle turlanan nehrine çevirip, şehri bir turizm alanına dönüştürmüş. Bunu bir kenara bırakınca dahi yaptığı şeyler saymakla bitmiyor. Öyle ki atılan her adımda ‘Büyükerşen hoca şunun şeklini değiştirdi. Büyükerşen hoca şu binayı restore etti’ gibisinden şeylerle karşılaşmak mümkün olabiliyor. Halkta bir saygı da hakim, sürekli ‘Büyükerşen hoca’ deyişi var.

Bu yeniliklerin belli başlıları ise elbette Büyükerşen’in kültür ve sanata verdiği değerden kaynaklanıyor. Zaten onun döneminde ikinci ligten birinci lige yükseldikten sonra, orada da kendisine üst sıralarda yer bulan Eskişehir Spor futbol takımının yaptığı atılımı biliyoruz. Ancak bunun yanında 2007’de kurulan Türkiye’nin tek Cam Sanatları Müzesi, yöreye uygun Lületaşı Müzesi gibi turistik alanlar da mevcut.

Kendinizi Jack Sparrow gibi hissetmeniz mümkün!

Tabii Büyükerşen boş durmamış ve yöre halkının kültür seviyesini yükseltmek için bedava girilebilen çeşitli parklar açmış. Kent Park, Büyük Park gibi bu alanlarda da ilginç turistik yapılar mevcut. Yapay bir plaj, Nuh’un Gemisi’nin birebir aynısı (içinde Jack Sparrow edasıyla dolaşabiliyorsunuz!), Disneyland’in yapılarından Masal Şatosu, bu mekanların sadece en önemlileri.

Bunların üzerine; şehrin neredeyse tamamına yayılan tramvay hattını inşa etmesi veya tiyatro oyunlarının biletlerinin 1 TL gibi komik bir rakamda kalıp oyunların tıka basa dolması da eklenebilir. Amacı sürekli yenilik yapmak olan bir başkan kendisi. Aktifliğini de görevi süresince hissettirmiş. Zaten bu gayesinin temelinde de yaptığı şeyler yoluyla devlete para kazandırma amacı yatıyor. Eskişehir’i bir kültür şehrine, üniversite öğrencilerinin zevkle yaşadığı bir mekana dönüştürmek de kolay iş değil aslında!

Tam bir festival şehri

Belki de bu sebeptendir, film festivali için çok uygun bir kent Eskişehir. Zaten açılışın da Büyükerşen’in inşa ettirdiği Anadolu Üniversitesi’nin dev kampüsündeki salonda yapılması fazlasıyla manidar. Cüneyt Arkın ve Zuhal Olcay’a ‘Onur Ödülü’; Hilmi Etikan ve sinema yazarları sektörünün saygı duyulan simalarından Sadi Çilingir’e ise ‘Sinemaya Emek Ödülü’ verilen açılış töreni de çok fazla bir soruna mahal vermeden tamamlandı 1 Mayıs tarihinde.

Bu açılışın ardından start alan festivalin programında ise özellikle “Marry ve Max” (“Marry & Max”), “Yaman Tilki” (“Fantastic Mr. Fox”), “[REC] 2” , “Ay” (“Moon”) ve “Özel Hayatlar” (“Nothing Personal”) gibi 2009’un en iyi filmlerine dikkat derim. Sinemada farklı bir yolculuk için rahatlıkla izlenebilir bu eserler...

Sherlock Jr.’ı çalgılar eşliğinde izleme deneyimini kaçırmayın!

Tabii komedi ustası Buster Keaton imzalı “Sherlock Jr.”ın (1924) sinemanın sessiz dönemine uygun bir şekilde yaylı çalgılar eşliğinde yapılacak gösterimini de kaçırılmamalı! Öyle ki Türkiye geneline baktığımızda, böylesi özel gösterilerin sadece eskiden İstanbul Film Festivali kapsamında yapıldığını görebiliyoruz. Öyle ki bu, hem cesaret, hem de masraf işi! Ancak Büyükerşen’in yetiştirdiği kültürlü nesil, gösteriyi boş bırakmayacaktır!

Türk filmleri seçkisine geçtiğimizde ise, genel toplamın ülke sinemasında 2009 yılının bütün eğilimlerini gösteren bir hali olduğunu görebiliyoruz. Bunların arasında başarılı popüler sinema örnekleri “Nefes”, “Vavien” ve “40”; sanat sinemasının kayda değer dingin tempolu çalışmaları “Pus”, “Kosmos” ve “Bal”; yeni yeni patlayan postmodern sinemamızın başarılı ve yenilikçi örnekleri “Acı Aşk”, “Orada”, “Kıskanmak” ve “Beş Şehir” en dikkat çekici örnekler.

Tabii alt kültürümüzle ilgili Nezih Ünen’in çektiği belgesel “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” da ülkemizdeki farklı eğilimler ve bildik kesimler üzerine fikir sahibi yapıyor bizleri. “11’e 10 Kala”, “Köprüdekiler” gibi örnekler ise son iki yılda belgesel estetiği eğilimi göstermeye başlayan sinemamızın anathar filmleriler. Ancak bu ağın pek de yanında olduğumu söyleyemeyeceğim.

En iyi film yerine en iyi sinema kitabı ödülü

Elbette Eskişehir Film Festivali’nin diğer festivallerden farklı olmak için organize ettiği ‘kitap’, ‘makale’ ve ‘TV programı’ ödülleri verme geleneği de bu yıl sürdü. Her festivalde aşağı yukarı aynı filmlerin yarıştığı ülkemizde bu tercih bir hayli yerinde kanımca. Hatta çok akıllıca bir keşif!

Zaten olsa olsa Yılmaz Büyükerşen gibi ‘kültüre ve sanata’ destek veren bir belediye başkanının festivalinde olabilirdi! Öyle ki Eskişehir Film Festivali, daha çok üniversite gençliğinin katılımının olduğu bir etkinlik. Bu ödüller de genç sinefillerin üretimlerine veriliyor. Genç nesli kültürlü yetiştirerek geleceğimizi düşünen bir belediye başkanına yüzde yüz uygun anlayacağınız.

Zaten Büyükerşen’in Eskişehir’i ‘kültür şehri’ne dönüştürmesinin ana kaynağında da aslında bir sosyal proje var. Nüfusunun çoğunluğunun gençlerden oluştuğu bu kentin yaşayanlarını bundan sonraki dönemin Türkiye’sine hazırlamak istiyor. Lafın özü Büyükerşen, yeni nesli kültürlü yetiştirererek geleceğimizi emin ellere bırakmayı amaçlıyor...

Kerem Akça’nın Eskişehir Film Festivali’nde önerdiği 15 yabancı film:

1-Cennetin Çocukları (Les Enfants du Paradis)

2-Amarcord

3-Marry ve Max

4-Sherlock Jr.

5-Yaman Tilki (Fantastic Mr. Fox)

6-REC 2

7-Yaz Sonu (The End of Summer)

8-Yaşamak (Ikiru)

9-Sunset Bulvarı (Sunset Boulevard)

10-Piyano (The Piano)

11-Özel Hayatlar (Nothing Personal)

12-Ay (Moon)

13-Lübnan (Lebanon)

14-9

15-Gözlerindeki Sır (The Secret of Their Eyes)

Kerem Akça’nın Eskişehir Film Festivali’nde önerdiği 10 yerli film:

1-Nefes: Vatan Sağolsun

2-Pus

3-Acı Aşk

4-Orada

5-Beş Şehir

6-Bal

7-Kıskanmak

8-Vavien

9-Kosmos

10-40

habertürk