Kitap Sayfalarından Beyaz Perdeye...

Edebiyat ile sinemanın arkadaşlığı eskilere uzanıyor. Özellikle sinema, edebiyattan çokça besleniyor. Kimi senaryolar kitapların ya da kısa hikâyelerin az ya da ciddi şekilde değiştirilmesiyle hazırlanıyor. Kimi zaman eserlerin yazarları da senaryo aşamasına katkıda bulunuyor. Bazısı ortaya çıkan filmden hiç hazzetmediğini beyan ediyor. Kitaplardan filmlere uzanan yolculuğun bir ucundan tutalım dedik biz de…

Fight Club - Chuck Palahniuk:

1999 yapımı Fight Club, Amerikalı yeni nesil yazarı Chuck Palahniuk’un 1996 tarihli romanı. Boşanmış bir ana babanın, kardeşleriyle birlikte büyükanne ve babasının yanına bırakılmış çocuğu olan yazar, gazetecilik okumuş. Yardıma ihtiyacı olanlara kendini adadığı ve gönüllü çalışmalar yaptığı yıllardan sonra, otuzlu yaşlarının ortalarında edebiyata adım atmış. Toplumdan soyutlanmış, marjinal hayatları olan ve bunu agresif tavırlarına yansıtan kahramanların başrolde olduğu kitaplar yazmış. Fight Club’ı izleyenler bunun en saf haliyle beyazperdeye nasıl yansıdığını iyi bilir. Edward Norton ve Brad Pitt’in başrollerde tam anlamıyla döktürdüğü ve sisteme kafa tutan ve kendi düzenlerini kurmaya niyetli karakterleri canlandırdıkları, David Fincher’ın yönettiği film, karanlık öykü ve yapısına rağmen ışıldayan, senaryosuyla hayranlık uyandıran, müzikleri nefes kesen, sürprizli finaliyle insana tırnaklarını yedirten bir sinema şaheseri. Bizde “Dövüş Klübü” olarak vizyona giren filmi izlemeyi atlayan varsa hemen silkinip kendine gelsin! Kitabı sonra okumanızı öneririz.

The Sheltering Sky – Paul Bowles:

Bu şekilde yazınca pek anlam ifade etmiyor ama kitabın dilimize aktarılmış haliyle “Çölde Çay” derseniz aklınıza bir şeyler geleceğine eminiz. 1910 – 1999 yılları arasında yaşamış, hayatı boyunca dünyanın pek çok yerinde ikamet etmiş olan Amerikalı yazar ve besteci Paul Bowles’un ünlü romanını, sinemaya büyük yönetmen Bernardo Bertolucci aktarmıştı. 1990 yapımı The Sheltering Sky’ın kendilerini içsel maceralara atılmak ve ilişkilerini derinleştirmek amacıyla sıcak Afrika topraklarına atan sanatçı çiftini Debra Winger ve John Malkovich canlandırmıştı. Paul Bowles da bizzat filmde küçük bir sahnede yerini almıştı. Kitabını okumak isteyenler için, isminin “Esirgeyen Gökyüzü” olduğunu belirtelim. “Çölde Çay”, kitabın ilk bölümünün adı, kafanız karışmasın.

Great Expectations – Charles Dickens:


1812 – 1870 yılları arasında yaşamış, kalabalık bir ailede oldukça zor bir çocukluk geçirmiş, küçük yaşta hem çalışmaya hem yazmaya başlamış ama 20’li yaşlarında popüler olmayı başarmış İngiliz romancı Charles Dickens’ın belki de en çok tanınan eseri olan Great Expectations, 1946 ve 1998 yıllarında iki kez sinemaya aktarıldı. İkincisi bizim için doğal olarak daha fazla şey ifade ettiği için onu ele alıyoruz. Gywneth Paltrow ve Ethan Hawk’a ünlü ve kalabalık bir kadronun eşlik ettiği, çocukluklarından beri kaderleri bir şekilde birlikte çizili olduğu belli olan bir çiftin yürek burkucu öyküsünü anlatan, Alfonso Cuaron’un yönettiği bu zarif ve yumuşak film, oldukça başarı kazandı. Müzikleri kulak okşayan ve adı dilimize “Büyük Umutlar” olarak çevrilen filmi izlemenizi tavsiye eder miyiz, doğrusu ederiz. Bu kez önce kitabı okuyabilirsiniz. Bu arada Charles Dickens’ın sinemaya uyarlanan önemli yapıtlarından başka örnekler de verebiliriz: Roman Polanski’nin yönettiği Oliver Twist, çeşitli versiyonlarıyla Christmas Carol; numaralandırarak verirsek 1, 2, 3, 4, 5 ve David Copperfield; 1, 2.

Charlie and the Chocolate Factory – Roald Dahl:


1916 – 1990 arasında yaşamış olan İngiliz yazar Roald Dahl, en sevdiğimiz edebiyatçılardan biri biliyorsunuz. Çocuk kitapları başta olmak üzere pek çok standartlar üstü roman ve öyküler yaratmış olan bu zeki adamın en çılgın romanlarından biri olan Charlie and the Chocolate Factory’yi, yani tam çevirisiyle Charlie ve Çikolata Fabrikası’nı bilmeyen kaldı mı ki? 1971 çevriminde büyülü fabrikanın sahibi Willy Wonka’yı Gene Wilder’ın, 2005’te Tim Burton’ın yönettiği versiyonunda ise muhteşem Johhny Depp’in canlandırdığı filmi kaçırmanız zaten büyük gaflet olur ama kitabın tadına doyulmadığını da ekleyelim. Dahl’ın sinema ile flörtü zaten bitmek bilmemiş ama öne çıkan iki filmi daha analım: Danny De Vito’nun yönettiği 1996 yapımı Matilda ve Henry Selick yönetimindeki yine 1996 yapımı şahane animasyon James and the Giant Peach.

Papillon – Henri Charriere:
İşlemediğini söylediği bir cinayet nedeniyle yaşamını hapiste geçirmeye mahkum edilmiş bir adamın romanından ve onun nefis sinema versiyonundan bahsediyoruz. 1906 – 1973 yılları arasında yaşamış ve bu sürenin çoğunu hapishanelerde geçirmiş olan Fransız yazar, meşhur Şeytan Adası hapishanesinden söylediğine göre pek çok denemeden sonra kaçmayı başarmış. Bunu yapabilen tek insan o. Bizdeki adı “Kelebek” olan kitabın aynı isimle vizyona giren 1973 yapımı filminde, yazarı Steve McQueen canlandırmış ve başrolü Dustin Hoffman ile paylaşmıştı. Oldukça kalın olmasına rağmen insanı içine hemen çeken sade bir dile sahip olan ve insana “ne olacak bu adamın hali, böyle ömür mü geçer” dedirten kitabı mutlaka okumanızı, sonra da filmi bulmaya çalışmanızı şiddetle öneririz.

Anna Karenina – Leo Tolstoy:

1828 – 1910 yılları arasında yaşamış olan büyük Rus yazar Leo Tolstoy’un ölümsüz eseri Anna Karenina, dünya klasikleri arasındaki sarsılmaz yerini korur her zaman. Kitabın kahramanı Anna Karenina, aşk, yaptığı zoraki evlilik, yaşadığı dönemin insanı boğan tabuları arasında bocalayan bir karakterdir. Kitabın içinde kendine yer bulan sayısız tipleme insanın kafasını karıştırsa da, Tolstoy bu yolla insan ilişkileri ve ruh halleri üzerine kesin saptamalarda bulunmuş, romanın öyküsünü bu şekilde işlemiştir. Pek çok versiyonu olsa da özellikle üç sinema versiyonu öne çıkar: Greta Garbo’nun başrolünde olduğu 1935 versiyonu, Vivien Leigh’in Anna’yı canlandırdığı 1948 versiyonu ve Sophie Marceau ile can bulan 1997 yapımı Anna Karenina. Okuyun, izleyin, bu büyük esere uzak kalmayın hiçbir şekilde.

American Psycho – Bret Easton Ellis:


Yeni dönem Amerikalı yazarlardan Bret Easton Ellis’in insanı dürten, bir miktar rahatsız eden ama onca sayfaya rağmen sonuna kadar okumaya iten kitabı, tam çevirisiyle Amerikan Sapığı, sahip olduğu sinemasal potansiyel değerlendirilerek 2000 yılında filme çekildi. 1980’lerin materyalist dünyasını çeşitli pop tasvirlerle süsleyerek anlatan, bunu yaparken elini her fırsatta kana bulamaktan çekinmeyen genç ve zengin züppe Patrick Bateman’ı Christian Bale’in bizce büyük başarıyla canlandırdığı film gayet dikkate değer. Biraz kan görmeye tahammül edin ve bu yakın dönem canlandırmasını izleyin. Büyük fırtınalar koparan bu kitabı filmden önce okumanızda bizce sakınca yok. Hatta daha iyi bile olabilir.

The Shining – Stephen King: Stephen King,

eserleri sinemaya en çok aktarılan yazar olarak Guinness’e adını kaydettirmiş bir insan. Dolayısıyla burada bir tane eserinden bahsetmek zor, yine de bir giriş yapalım dedik. The Shining, korku ustasının dilimize “Medyum” ismiyle çevrildiği tüyler ürpertici romanı. Gerim gerim geren, insanı iki dakika rahat ettirmeyen bu korku başyapıtı, usta sinemacı Stanley Kubrick’in yönetmenliğinde ve Jack Nicholson’ın “bu kadar da olmaz ki” dedirten oyunculuğuyla 1980 yılında korku – gerilim sinemasının bir başyapıtı olarak tarihteki yerini aldı. Issız bir otelde, üç kişilik bir ailenin yaşadıklarını anlatan eseri izlemeyen ve okumayan aman kalmasın diyerek devam edelim.

1994 yapımı The Shawshank Redemption,
yazarın bir kısa hikâyesinden uyarlandı. Başrollerinde Morgan Freeman ve Tim Robbins ile devleşen bu özgürlük filmi tam bir destan. Brian De Palma’nın yönettiği 1976 yapımı Carrie, Sissy Spacek’in inandırıcı oyunculuğuyla okulda kendisiyle sürekli dalga geçilen ve tuhaf bir anneye sahip olan talihsiz kızın başından geçenleri anlatıyordu. Unutulmaz balo sahnesine dikkat! 1989 yapımı Pet Sematary ya da bizdeki adıyla “Hayvan Mezarlığı”nın senaryosunu da yazmıştı King. 2004 yapımı Secret Window ile Johhny Depp’i de bir Stephen King uyarlamasında görme şansına eriştik. 1983 yapımı Cujo, bir köpeğin nasıl bir kâbusa dönüşebileceğini olabilecek en korkutucu haliyle anlatıyordu. 1990 yapımı Misery, başrollerde James Caan ve Kathy Bates ile devleşti. Kaçıran pişman olur, bizden söylemesi. 1999 yapımı The Green Mile ise, King uyarlamalarının en iddialı olanlarından biri şüphesiz. Yoksa başrolünde Tom Hanks oynar mıydı sanıyorsunuz?

Yılanı Öldürseler – Yaşar Kemal:

Edebiyat tarihimizin çınar isimlerinden, Anadolu’nun her köşesinde her türlü işte çalışmış olan, bu ülkenin topraklarını en iyi tanımış, hazmetmiş olan isimlerden Yaşar Kemal’in ölümsüz romanı Yılanı Öldürseler, yazarın hep olduğu gibi ezilen ve şartlar yüzünden toplumu karşısına alarak mücadele etmek zorunda kalan kahramanın hikâyesini anlatır. 1981 yılında Türkan Şoray yönetiminde filme çekilen roman, ezilen kadını öne çıkarır. Köylük yerde, olmadık inanışlarla, geri kalmış törelerle hayatını zindana çevirir insanlar kahramanımız güzel Esme’nin. Okudukça, izledikçe şaşıracağınız nice detay var öyküde. Başrollerdeki Türkan Şoray ve Talat Bulut’a sinemamızın önemli isimleri eşlik ediyor. Müzikleri ise Zülfü Livaneli’den.

Hababam Sınıfı – Rıfat Ilgaz:

İnanıyoruz ki bir milletin bu kadar sahip çıktığı bir esere nadir rastlanır. Hababam Sınıfı hakkında söyleyecek lafı olmayan birini tanıyor musunuz? 1911 – 1993 yılları arasında yaşamış olan usta romancımız Rıfat Ilgaz’ın, ülkenin en çetin zorluklarla boğuştuğu dönemlerde mizah romanları yazması zaten yeterince takdire değer. Edebiyat uğruna çok sıkıntılar çeken, özgürlüğünü yitirdiği dönemler yaşayan, zor bir yaşam süren Ilgaz, diğer tüm eserleri bir yana, geriye Hababam Sınıfı gibi bir anıt bırakmıştır. Mahmut Hoca, İnek Şaban, Hafize Ana,Güdük Necmi ve daha kimler kimler. Kitabın sinema versiyonu ve arkasından gelen devam filmleri o kadar başarılı olmuştur ki müziğiyle, oyuncularıyla, unutulmaz diyaloglarıyla Türk sinema tarihinin en önemli basamak taşlarından biri haline gelmiştir. Şarap gibidir bir de, yıllar geçtikçe değerlenir, yeni kuşak tarafından da çok sevilir! Bu arada, yeni versiyonlarına içimiz çok ısınmış değil, sizi bilmiyoruz ama... Filmleri zaten izlediniz ama ne yapın edin, kitabını da okuyun. Apayrı bir tat alacaksınız!

Daha elbette çok uzatabiliriz ama biraz da sadece isim vererek konuyu toparlayalım. 2005 yapımı İki Genç Kız, Perihan Mağden’in “İki Genç Kızın Romanı” isimli kitabından; 1974 yapımı Yatık Emine, Refik Halit Karay’ın aynı adlı romanından; 2005 yapımı Eğreti Gelin, Şükran Kozalı’nın “Eğreti Gelinler” kitabından; 1986 yapımı Betty Blue, Philippe Djian’ın romanından; 1962 ve 1997 yapımı Lolita, Vladimir Nobokov’un romanından; 1992 yapımı Wuthering Heights (Uğultulu Tepeler), Emily Bronte’nin romanından; 1944 ve 1996 yapımı Jane Eyre, Charlotte Bronte’nin romanından (evet, Bronte’ler kardeş); 1920 ve 1960 yapımı Pollyanna, Eleanor H. Porter’ın romanından; 1939 yapımı Gone With the Wind (Rüzgâr Gibi Geçti), Margaret Mitchell’ın romanından; 1995 yapımı Other Voices, Other Rooms (Başka sesler, Başka Odalar), Truman Capote’nin uyarlama.

Tamam, son birkaç tane daha söyleyip toparlıyoruz, söz: 2006 yapımı The Da Vinci Code, Dan Brown’ın romanından; Harry Potter serisi, J.K.Rowling’in aynı adlı roman serisinden; Lord of the Rings serisi (Yüzüklerin Efendisi), J.R.R.Tolkien’in aynı adlı roman serisinden uyarlama.

kaynak:istegenc