Bir Beşiktaşlı için, Beşiktaş her şeydir... Aşk, sevgi, heyecan, tutku, güven, acı, gerçek, geçmiş ve gelecek...
Aşktır çünkü; onun için bütün zorlukları göze alırız. O sahada uçarken biz tribünde kolu kanadı oluruz. Boğazlarımız şişene kadar bu aşkı haykırır, zirvenin tadını birlikte çıkarırız. Onun mutluluğu mutluluğumuz, hüznü hüznümüzdür. Gözümüzün önünde ya da kalbimizde.. Farketmez... Sabaha onunla başlar, günü onunla geçirir, geceyi onunla bitiririz... Uzağındayken özlemlerin en büyüğünü, yakınındayken sarılmaların en candanını yaşarız...
Sevgidir çünkü; başımızı okşayan annemiz, dağ gibi arkamızda duran babamız, dünyadaki hiçbir şeye değişemeyeceğimiz çocuğumuz, duygularımızın sırdaşı arkadaşımızdır... Bizi ayakta tutan güçlü bir el, umudumuzun adıdır... Kötü geçen bir günde bile adının yüzümüzü güldürdüğü hayat bağımızdır...
Heyecandır çünkü; bir maç günü uyandığımızda diğer Siyah-Beyaz yüreklerle aynı anda atar kalbimiz... O kutsal formayı görecek olmak, bir dağın tepesinden paraşütle atlamaktan farksızdır bizim için... Beşiktaş’tan konuşurken heyecandan elleri titremeyen bir tane yüz göremezsiniz...
Tutkudur çünkü; bütün planlarımızın baş köşesindedir... Bütün saatlerimiz O’na ayarlıdır... Haberlerini okumadan güne başlayamayız... O’ndan konuşmadan günü sürdüremeyiz... Yüzünü görmeden günü bitiremeyiz... Zaman ve mekan yoktur bu tutkuda... Koşullar ve sonuçlar ne olursa olsun terk edemeyiz... Terk etmek de istemeyiz... Nefesimizdir... O yoksa biz de yokuzdur...
Güvendir çünkü; kocaman bir aileyizdir biz... Alnımız “ak”, gözümüz “kara”dır... Ta uzaklardan tanırız birbirimizi, adımızı bilmesek bile... Soyadımız aynıdır çünkü, “Beşiktaş”tır... Birimizin başı sıkışsa, ötekini buluruz yanımızda... Üzüntümüzle, sevincimizle, hep birlikte...
Acıdır çünkü; düşe kalka O’nunla büyürüz... Bazen hıçkırığımızın sebebi, yeşil çimlere süzülen gözyaşımızdır... Hayatta yağmur da vardır, kar da... Üşürüz bazen, ıslanırız... Ama onları da sevmeyi beceririz... Çünkü biliriz ki; her “kara” gecenin “beyaz” bir sabahı vardır... Dert de Beşiktaş’tır, deva da...
Gerçektir çünkü; tek derdimiz sahalar değildir bizim... Unutmayız depremde kaybettiklerimizi de, savaşta can verenleri de, ezilenleri de, açları da... Gerekirse “kan”ımızı verir, mührünü kutsal formamızın arkasında taşırız... Unutmadığımız gibi unutturmayız da... Yeri gelince “zenci” yeri gelince “kapıcı” oluruz...
Geçmiştir çünkü; hafızamız sağlamdır bizim... Geleneklerimiz hayata karşı duruşumuzdur... Haksız rekabet, karşısında bizi bulur... Sportmenlik can damarımız, dürüstlük düsturumuzdur... Formayı giyenin akıttığı ter, skor tabelasından daha önemlidir bizim için... Centilmenliğimiz tribünlerden sahaya, sahalardan semtimize yayılır... Çünkü “Baba” Hakkı hala gezer sokaklarımızda, oturur yanı başımızda...
Gelecektir çünkü; nasıl ki geçmişten miras aldıysak Beşiktaşlılığı, çocuğumuza da borcumuz olarak görürüz... Küçük bir çocuğu formayla gördüğümüzde hiç korkmayız sonrasından... Bebeğimizin ilk kelimesi de “Beşiktaş”, son öğüdü de “Beşiktaş”tır... Geleneklerimizi, anılarımızı sadece çocuğumuza değil, torunlarımıza da anlatmak için yanıp tutuşuruz...
Tam da bu yüzden Beşiktaş; gençliğimizde deliliğimiz, yaşlandığımızda bastonumuzdur… Aslolan hayattır, hayat da Beşiktaş…