Beşiktaşlı taraftarların unutulmazı Pascal Nouma, “Şu anda kulübümde, yani Beşiktaş'ta olup, onun yeni zaferlere koşmasına yardımcı olmaktan daha çok isteyeceğim bir şey yok!” dedi. Pascal Nouma Serencebey Dergisi'nden Ergin Aslan'ın sorularını yanıtladı…
Futbolculuğunun yanı sıra iyi de bir Beşiktaş taraftarı Pascal Nouma… Beşiktaş’tan gönderildiği gün hissettiklerini “Sevdiğiniz bir kişinin sizi terk etmesi halinde hissedeceğiniz acıyı bir düşünün. Aynı onun gibiydi” diyerek açıklıyor.
Gönderilmesine sebebiyet veren hareketi sorduğumuzda ise kendisini şu şekilde savunuyor unutulmaz forvet: “Her şey görünenlerden ibaretti. Sadece elimi şortumun lastiğine attım. Gerçekten bu kadar hayati bir maçta böylesine önemli bir gol attıktan sonra cezalandırılmama sebebiyet verecek böyle bir hareket yapmam size inandırıcı geliyor mu? Benim abartılı ve eksantrik bir insan olduğumu düşünebilirsiniz ama ben kesinlikle saygısız birisi değilim.”
Fransa’da oynadığı dönemlerde de ateşli taraftarlarla karşılaştığını ama hiç birisinin Beşiktaş taraftarının yanına yanaşamayacağını dile getiriyor Pascal Nouma. Tanrı'nın bir lütuf olarak Beşiktaş’ı karşına çıkardığını düşünüyor ve ekliyor; “Şu anda kulübümde, yani Beşiktaş'ta olup, onun yeni zaferlere koşmasına yardımcı olmaktan daha çok isteyeceğim bir şey yok!”.
İşte Nouma'nın açıklamaları:
Türkiye’ye gelmeden önce kafanızda nasıl bir Beşiktaş ve Türkiye imajı vardı? Geldikten sonra nelerin farklı olduğunu gördünüz?
Beşiktaş'a gelmeden önce kulüple ve Türk futboluyla ilgili fazla bilgim yoktu. Türkiye Ligi’nin, Avrupa’daki liglerin aksine küçük bir lig olduğunu düşünüyordum. Ama görüşlerine değer verdiğim birkaç kişi bana Beşiktaş'ta patlama yapacağımı söylediler. Zaten ben de patlama yaptım ve ilk sezonumda rekor sayıda gol attım. Aynı zamanda pek çok zıtlıklarla dolu bir ülkeyi ve muhtemelen dünyanın en muhteşem şehri olan İstanbul'u da tanıma şansım oldu.
Fransa'da oynadığınız kulüplerde taraftarla ilişkiniz nasıldı?
Türkiye'dekiyle alakası yok. Beşiktaş'tan önceki kulübüm Lens'te oynarken taraftarlarla ilişki iyi değildi. Taraftarlar coşkuluydu, hatta muhtemelen Fransa'nın en coşkulu ve takımına bağlı taraftarlarıydı; ama Beşiktaş taraftarının yanına bile yaklaşamazlar. Buradaki taraftarlar hem takımlarını hem de futbolu çok seviyorlar. Fenerbahçeli ve Galatasaraylı taraftarlar bile bana gelip yüreklendirici şeyler söylüyorlardı. O açıdan Türkiye’deki taraftarlık, özelikle Beşiktaşlı taraftarlığı, Avrupa’da örneğine rastlanabilecek bir taraftarlık değil.
Beşiktaş taraftarı için, sizi diğer futbolculardan ayıran şey ne oldu?
Beşiktaş taraftarları bana, aynı onların tribünde tezahüratlarıyla takım için savaşmaları gibi, sahada onlar için savaştığımı söylüyorlardı. Bu bakımdan ben durumumun çok iyi bir oyuncu ve çok iyi bir insan olan ve bana gerek hayatla, gerekse Türkiye'yle ilgili çok şey öğreten eski takım arkadaşım Bayram Bektaş’tan çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Yani sahada takımının kazanması için savaşan her futbolcu Beşiktaş taraftarı için eşittir. Yeter ki gerektiği gibi mücadele etsin.
İkinci Beşiktaş döneminizde kulübün 100. yılıydı. Şampiyonluk yolunda önemli katkılarınız vardı ama Fenerbahçe maçında yaşananlardan sonra ayrılmak zorunda kaldınız. Takım şampiyonluğu kutlarken, siz neler hissediyordunuz?
Çok büyük üzüntü duyuyordum. Sevdiğiniz bir kişinin sizi terk etmesi halinde hissedeceğiniz acıyı bir düşünün. Aynı onun gibiydi. Ama aynı zamanda taraftarlar için mutluydum çünkü bu şampiyonluğun onlar için ne kadar önemli olduğunun farkındaydım. Taraftarların sevinci bana teselli oldu. Ama katkı yaptığımı düşündüğüm şampiyonluk kutlamalarında ben de olmak isterdim.
O gün yaşananlar ya da sizin o görüntünüz, gerçekten herkesin anladığı gibi miydi? Yoksa gereğinden fazla mı abartıldı?
Her şey görünenlerden ibaretti. Sadece elimi şortumun lastiğine attım. Gerçekten bu kadar hayati bir maçta böylesine önemli bir gol attıktan sonra cezalandırılmama sebebiyet verecek böyle bir hareket yapmam size inandırıcı geliyor mu? Benim abartılı ve eksantrik bir insan olduğumu düşünebilirsiniz, ama ben kesinlikle saygısız birisi değilim.
Futbol kariyerinize dönüp baktığınızda, pişmanlık duyduğunuz, "Keşke şöyle yapmasaydım" dediğiniz bir durum var mı?
Evet. Türkiye'den ve Beşiktaş'tan ayrılmak zorunda kaldığıma çok pişmanım.
Futbola başladığınız dönemdeki hedeflerinize ulaştığınızı düşünüyor musunuz?
Ben sadece yeteneklerimin sınırlarını zorlayıp yapabileceğimin en iyisini yapmayı hedefliyordum. Tanrı'nın yoluma Beşiktaş'ı ve Türkiye'yi çıkaracağını hiç düşünmemiştim. Bu benim umduğumdan çok daha fazlası oldu.
Beşiktaş taraftarı ile takım arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Bu çok yoğun bir ilişki; aynı bir gönül bağı, hatta taraftarlar için belki de hayatlarının anlamı gibi. Takım sahadayken bunu hissediyor. İnönü'de taraftarların yaptıkları tezahüratlarla takıma verdikleri destek efsanevi bir şey. Saha dışında da Beşiktaş'a geldikten sonra hayatımda daha önce hiç yaşamadığım şeyleri yaşadım. Mesela binlerce taraftarın Atatürk Havalimanı'na beni karşılamaya gelmesi veya taraftarların kaldığım otele gelerek beni aniden omuzlarına alıp Beşiktaş sokaklarında taşımaları gibi!
"Ölürsem, beni İnönü'ye gömün" demiştiniz. Sözünüz hala geçerli mi?
Benim demek istediğim şuydu: Lütfen ölürsem beni Türkiye'ye gömün!
Beşiktaş'ı, Beşiktaşlılığı nasıl tanımlıyorsunuz? Beşiktaş'ın tarihi, sembol isimleri, değerleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bir taraftar için Beşiktaş öylesine önemli ki adeta bir ölüm-kalım meselesi gibi. Karakartal çok güçlü bir sembol ve kulüp de 106 yıldan fazla bir süredir yükseklerden uçmaya devam ediyor. Ve tabii ki Beşiktaş sadece futboldan ibaret değil. Basketbol gibi başka sporları da kapsıyor. Spor, futbol, bana hayattaki her şeyimi getirdi ve ben de Beşiktaş'ın taraftarlara her şeyi getirmesini dilerim.
Türk futbolunu, futbolun yönetim şeklini, Türk hakemlerini, Türk spor medyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçen sezon çok heyecan vericiydi. Şampiyonluk için bu kadar yakın bir yarış izlemek çok güzeldi. Bu sezon kendilerini üst düzey liglerde kanıtlamış olan bazı tanınmış ve tecrübeli teknik direktörlerin Türkiye'ye gelmesi de ligin kalitesini bir üst seviyeye çıkaracaktır. Spor medyası da aynı taraftarlar gibi çok tutkulu ve onlar da futbolun yarattığı heyecan ortamını destekliyorlar. Türk hakemleri de gelişmeye ve (aynı diğer üst düzey Avrupa liglerinde olduğu gibi) daha profesyonel olmaya devam edecekler. Sahada futbolcularla ateşli diyaloglar içindeler ve Federasyon tarafından da baskı altındalar. Hakem olmak gerçekten kolay iş değil. Güçlü olmalısınız, tarafsızlığınızı korumalı ve soğukkanlı bir biçimde hareket edebilmelisiniz.
Bazen sinema filmlerinde, bazen reklamlarda sizi görmek mümkün. Önümüzdeki döneme dair planlarınız nelerdir? Beşiktaş bu planların neresinde yer alıyor?
Menajerim Chantal, Türkiye'de sürekli olarak fırsatları araştırıyor. Beşiktaş'a gelince, şu anda kulübümde (yani Beşiktaş'ta) olup her gün onun yeni zaferlere koşmasına yardımcı olmaktan daha çok isteyeceğim bir şey yok!