BUGÜN HARF DEVRİMİNİN 81. YILINI KUTLUYORUZ ARKADAŞLAR. NE MUTLU BİZE Kİ, BUGÜN BU GÜZEL DİLİ KONUŞMANIN GURURUNU TAŞIYORUZ. BİRÇOK ŞEY GİBİ BUNU DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E BORÇLUYUZ. ARKADAŞLAR, BU VESİLEYLE BİRKEZ DAHA HATIRLATMAK İSTERİM, LÜTFEN BİZE ATAMIZIN EMANETİ OLAN GÜZEL DİLİMİZİ, GÜZEL KONUŞALIM. TÜRKÇEMİZİ KATLETMEYELİM. ONA SAHİP ÇIKALIM. HARF DEVRİMİNİ YAPARKEN ŞÖYLE DEMİŞTİ ATAMIZ;
"Arkadaşlar güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel ahenkli zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum."
ATAMIZIN İNANDIĞI GİBİ BİZDE DİLİMİZE İNANIP, SAHİP ÇIKIP, KORUYALIM.
MELTEM YANIKOĞLU
HARF DEVRiMi
(1 KASIM 1928)
Türkiye Cumhuriyeti beşinci yılını doldururken ve birbiri arkasına devrimler yapılırken Mustafa Kemal ve arkadaşları ekin devriminin en önemli en büyük adımını atmaya hazırlanırlar. Çünkü genç cumhuriyete Osmanlı İmparatorluğunun kalıtı olan yazı biçimi türlü sorunlar yaratmaktadır. Yüzyıllar süren imparatorluk Arap abecesini kullanmıştır. Arap abecesi doğallıkla bükünlü bir dil olan Arapçanın doğasına yatkındır; bağlantılı dil özelliği taşıyan Türkçenin doğasındaki sesleri yansıtmaktan uzak bir dizgedir. Arap abecesi Türkçenin ünlü seslerini göstermemekte h k s gibi kimi ünsüzler için birkaç ayrı harf kullanılmaktadır.
Arap abecesi ayrıca dinsel anlamlar yüklenmiş bir dizgedir; okuma yazma bilmeyen halk bu abeceyle yazılmış tüm kitaplara yerde gördüğü bir gazete parçasına iki satırlık bir not kâğıdına bile inanç penceresinden bakmakta; salt okuma yazma bilmek bu nedenle dinle ilişkilendirilmektedir.
Yönünü çağdaş uygarlığa çeviren genç cumhuriyetin amaçladığı devrimlerin yaşama biçimi olması için ilk engellerden biri yazıdır kaldı ki cumhuriyet öncesi yazı ve dil Osmanlı aydınlarınca da yoğun tartışmalara yol açmıştır. Mustafa Kemal'in yazının değiştirilmesine ilişkin düşüncesi yeni değildir bu düşünceyi çevresiyle tartışarak geliştirmiş o güne değin yapılan çalışmalar da göz önüne alınarak bir kurul oluşturulmuş bu kurula "Alfabe Komisyonu" denmiş bu adın yanına bir de "Dil Encümeni" eklenmiştir.
Bu kurulda 9 üye bulunuyordu. Ragıp Hulusi Özden İbrahim Grantay Ahmet Cevat Emre Emin Erişirgil İhsan Sungu Avni Başman Falih Rıfkı Atay Ruşen Eşref Ünaydın Yakup kadri Karaosmanloğlu'ndan oluşan kurul çalışmalarını kısa zamanda tamamladı.
Mustafa Kemal yeni abeceyi dilci İbrahim Necmi Dilmen'den öğrenmiş 4-5 Ağustos gecesi Başbakan İsmet İnönü'ye yeni harflerle bir mektup yazmıştı. 9-10 Ağustos akşamı Sarayburnu'nda düzenlenen bir dinletide Falih Rıfkı Atay Atatürk'ün yeni harflerle yazdığı açıklamayı yüksek sesle okudu:
"Arkadaşlar güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel ahenkli zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum."
Atatürk aynı gece Sarayburnu'nda halkla konuşurken "Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına erkeğe hamala sandalcıya bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir yüzde doksanı bilmezse bundan insan olanların utanması gerek."
Atatürk yazı devrimini tanıtmak için hemen yurt gezilerine başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1928'de 1353 Sayılı Yasayla 29 harften oluşan yeni Türk abecesini kabul etti. Yeni abecenin bütün ulusa öğretilmesi "Millet Mektepleri" (Ulus Okulları) denilen bir bakıma ülkedeki ekin devrimini hızlandıran kurumlar aracığıyla sağlandı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 1 Kasım 1928'de TBMM'yi açarken söylediği şu sözler harf devrimini ve önemini tanımlamaktadır:
"Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması bu memleketin yükselme uğraşında başlıbaşına bir geçit olacaktır."
Yeni yazı bir gerçeği gözler önüne sermişti. Yeni yazıyla Osmanlıca sözcükleri tamlamaları yazmak yazımda birliktelik sağlamak kolay olmuyordu. Yazı devrimi dile ayna tutmuştu. Türkçenin üzerinden kalın bir perde kalkmıştı sanki. Başka dillerden özellikle Arapça ve Farsçadan akın eden bu dillerin yapısına uydurulmaya çalışılarak yapılan uzunlu kısalı anlaşılması zor "terkipler"in başka başka yazılan batı kaynaklı sözcüklerin boyunduruğu altındaki Türkçe tanınmayacak durumdaydı. Kuşkusuz Osmanlıca yüzyıllar süren bir imparatorluğun dili olarak genç cumhuriyete ekinsel açıdan önemli bir kalıttı bu nedenle asla yadsınamazdı ama kendi benliğinden çok uzaklaşmış bir dille genç cumhuriyetin bilimsel sanatsal yaratıcığını ortaya çıkarması düşünsel üretimin hızlanması bütün bilim sanat teknik kavramların karşılanması olanaksızdı.
Mustafa Kemal dilin yenileşmesi gerektiğini yakın çevresine açıklamıştı. Yazı devrimini gerçekleştiren "Dil Encümeni" dağılmamış Milli Eğitim Bakanlığı içinde bir birim olarak dil işleriyle ilgilenmeye başlamıştı. Yazım (imla) konusu bu kurulun çözmesi gereken ilk sorundu nitekim "Dil Encümeni" ilkin "İmla Lügatı" (1928) adıyla bir yazım kılavuzu hazırlamıştı. Arkasından "Türk Söz Kitabı" adıyla sözlük hazırlığına girişilmişti. Ancak hem kurul üyeleri arasında anlaşmazlık vardı hem bu anlaşmazlıklar Meclis kürsüsüne dek uzanıyordu. Bu kurulun dilin yenileşmesi için çalışamayacağı belli olmuştu nitekim 1931 yazında Milli Eğitim Bakanlığı ödeneğini kesince Dil Encümeni'nin çalışmaları son buldu.