Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867’de İstanbul’da doğdu. Orta halli bir aile çevresi içinde yetişti. Babası memurdu. İlköğrenimini Beyazıt’ta Mahmudiye okulunda yaptı. 1877’de Mekteb-i Sultaniye (Galatasaray Lisesi) verildi. 1888’de Galatasaray Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Memlekette batıya açılmış ilk pencere olan bu lisede geçirdiği yıllar onun fikirce yetişmesinde önemli bir rol oynayacaktı. Okulda Recaizade Ekrem, Muallim Naci gibi devrin usta edebiyatçılarından ders gördü.
tevfik_fikretLiseyi bitirince Dışişleri Bakanlığı’nda küçük bir memurlukla hayata atıldı. Bir yandan da çok sevdiği öğretmenliğe başladı. Bu sıralarda dayısının kızı ile evlendi (1890). Bu evlenmeden biricik oğlu olan Halûk dünyaya geldi ( 1895). Bu arada Galatasaray Lisesi’ne de öğretmen olan Tevfik Fikret, o zamanki maarif teşkilâtının bozukluğu ve maaşların aksaması yüzünden oradan ayrıldı. 1897’de Robert Kolejinde Türkçe öğretmeni oldu, ömrünün sonuna kadar bu vazifeye devam etti.
Daha öğrencilik çağında başlamış olan şiir merakı hayli gelişmişti. Bazı gazete ve dergilerde şiirlerini yayınlıyordu. 1896’da Servet-i Fünun dergisinin başyazarı oldu. Orada Hüseyin Cahit Yalçın, Halit Ziya Uşaklıgil, Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Siyret gibi çağının ünlü şair ve yazarları ile birlikte batılı bir edebiyat geleneğinin temellerini, Edebiyat-ı Cedide adı altında, atmaya başladılar.
1900’de Rubab-ı Şikeste adı ile şiirlerini bir kitap içinde toplayıp yayınladı. Bu şiir kitabı pek büyük bir rağbet gördü. Üst üste üç defa baskısı yapıldı. Bir süre sonra Servet-i Fünundaki arkadaşları ile arası açılan Tevfik Fikret, Rumelihisarı sırtlarında planlarını kendisi çizerek yaptırdığı ünlü Aşiyana çekildi. (Aşiyan, bugün Tevfik Fikret ve Edebiyat-ı Cedide Müzesidir). Zaten, yeni fikirlerin yayılmasına sebep olduğu için Servet-i Fünunda 2. Abdülhamit tarafından kapatılmıştı. Hafiyeler etrafı kaplamıştı. Şairi, bir taraftan babasının sürgünde ölmesi, bir taraftan kız kardeşinin acıklı ölümü, öte yandan da memleketin içinde bulunduğu ıstıraplı istibdat hayatı kötümser bir ruh içinde bırakmıştı. Bu yıllardan sonraki şiirlerinde isyancı ve acı bir hava eser.
Tevfik Fikret 1908 Meşrutiyet İnkılabını, vatanın kurtuluş hareketi diye candan alkışladı. Ama çok geçmeden politikacıların, şahsî ihtiraslarının peşine düşerek ideallerine hıyanet ettiklerini görünce sevinç ve heyecanı çok sürmedi. Bir ara Hüseyin Cahit ile birlikte gündelik bir siyasi gazete olan Tanin i kurdu. Kısa bir süre sonra bu siyasi hayatı mizaç ve karakterine uygun görmedi, oradan ayrıldı. Kendisine teklif edilen Galatasaray Lisesi müdürlüğü, idealine en uygun bir görevdi. Doğuştan eğitimci olan Tevfik Fikret, bu göreve canla başla sarıldı. İlmin, sanatın, ahlakın ışığı altında doğruluğa, aydınlığa, gerçek ilme büyük yer vererek genç nesli yetiştirmeye koyuldu. Ama geri kafalı insanların, menfaatlerine zarar gelenlerin karşısında olan Tevfik Fikret, bu önemli görevde de çok kalamadı, çekilmeye mecbur oldu. O yıllarda Maarif Nazırı (Millî Eğitim Bakanı) olan ünlü Tarihçi Abdurrahman Şeref Bey’in ısrarı ile istifasını geri aldı; yine medeniyetçi, ahlakçı ve disiplinli görevine devam etti.
Tevfik Fikret’in Millet Şarkısı Adlı Şiiri
Çiğnendi, yeter, varlığımız cehl ile kalıre;
Doğrandı mübarek vatanın bağrı sebepsiz.
Birlikte bugün bulmalıyız derdine çare;
Can kardeşi, kan kardeşi şan kardeşiyiz biz.
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa… var ol!
Gel kardeşim, annen sana muhtaç; ona koşmak…
Koşmak ona, kurtarmak o bir bahtı vazifen.
Karşında göğüs bağrı açık, ölgün, yatıyor bak;
Onsuz yaşamaktansa beraber ölüş ehven!
Her an o güzel sineyi hançerliyor eller;
İmdadına koşmazsak eğer mahvı mukarrer.
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzfi vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa… var ol!
Vaktiyle baban kimseye minnet mi ederdi?
Yok, kalmadı hâşâ, sana zillet pederinden;
Dünyada şereftir yaşatan milleti, ferdi;
Silkin, şu mezellet tozu uçsun üzerinden.
İnsanlığı pâmâl eden alçaklığı yık, ez;
Billâh yaşamak yerde sürüklenmeğe değmez.
Haksızlığın envâım gördük… bu mu kanun?
En gamlı sefaletlere düştük… bu mu devlet?
Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun;
Artık yeter olsun bu deni zulm-ü cehalet…
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa… var ol!
Tevfik Fikret Ferda Şiiri
Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılap…
Her şey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb,
Ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma’kesin
Karşında: Bir semâ-yi seher, sâf ü bî-sehâb,
Âğuş-i lerzedârı açık, bekliyor., şitâb!
Ey fecr-i hande-zâd-ı hayât, işte herkesin
Enzârı sende; sen ki hayâtın ümidisin,
Alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âftâb,
Sönsün mûebbeden.
Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
Cennet kadar güzel vatanın var, şu gördüğün
Zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız
Kimdir bilir misin? Vatanın… Şimdi saygısız
Bir göz bu nazlı çehreye – Allah esirgesin –
Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
İster misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem
Pîşâni-i vakaarına, bir kirli el demem,
Hattâ yabancı bir el uzansın? Şu makberi,
Razı olur musun, taşa tutsun şu serseri?
Elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakur
Kudsî birer misâl-i vatandır… Vatan gayur
İnsanların omuzları üstünde yükselir.
Gençler, bütün ümmid-i vatan şimdi sizdedir:
Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
Lâkin unutmayın ki zaman tünd-ü mutmain
Bir hatve-i samût ile ta’kîb eder bizi.
Önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
Ta’mika yol bulan bu yanılmaz muâkıbin
Şermende-i itabı kalırsak, yazık!.. Demin
“Ferda senin!” dedim, beni alkışladın; hayır,
Bir şey senin değil, sana ferda vediadır;
Her şey vediadır sana, ey genç, unutma ki
Senden de bir hisâb arar âtî-i müştekî.
Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah,
Âtî de senden eyleyecek böyle iştibâh.
Her uzvu girdibâd-ı havâyicle sarsılan
Bir neslin oğlusun; bunu yâd et zaman zaman.
Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
Bir ufk-ı i’tilâ açılır, yükselir hayât;
Yükselmeyen düşer: ya terakkî, ya inhitat!
Yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara;
Doymaz beşer dedikleri kuş i’tilâlara…
Uğraş, didin, düşün, ara. bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!
Tevfik Fikret
( 1867 – 1915 )