Ziya Paşa


Tanzimat devri yazar, şâir ve devlet adamlarından. Esas ismi Abdülhamid Ziyâüddîn’dir. 1825’te İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğreniminin bir bölümünü Süleymaniye’deki Edebiye Mektebi ile Beyazıt Rüştiyesinde yaptı. Bir taraftan Arapça ve Farsça’yı öğrenirken, diğer taraftan da eline geçen dîvânları okudu. Hattâ divan şiirleri yazmaya başladı. 30 yaşına kadar Sadâret Mektûbî Kalemi memurluğunda bulundu. 1855’te Reşid Paşanın yardımı ile Mâbeyn Üçüncü Kâtibi oldu. Bu arada Fransızca'yı öğrendi ve Fransızca'dan eserler tercüme etmeye başladı. Fransızca ve bu sâyede elde ettiği Fransız kültürü, Ziyâ Paşanın şahsiyetini değiştirdi.
Sultan Abdülaziz Han devrinde, Âli Paşa sadrâzam olunca, onu saraydan uzaklaştırdı. Evvelâ Zaptiye Müsteşarlığına tâyin edildi. Buradan da mutasarrıflık vazifesiyle Kıbrıs’a gönderildi. Bilâhare Meclis-i Vâlâ âzâlığına tâyin edildiğinden tekrar İstanbul’a döndü. Daha sonra Amasya ve Canik Mutasarrıflıklarında bulundu. Birinci Meşrutiyetin kurulmasına çalışan Yeni Osmanlılar Cemiyetine üye oldu. Nâmık Kemâl’le birlikte Paris’e kaçtı. 1868’de Londra’da, Nâmık Kemâl ile Hürriyet Gazetesi’ni çıkardı. Sultan Abdülaziz Hanın tahttan indirilip şehit edilmesinden sonra, yurda döndü ve Maarif müsteşarı oldu. Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinin ilk yılında, Kanûn-i Esâsî Encümenliği yaptı. Vezir rütbesiyle Suriye ve Konya Vâlilikleri vazifesinde bulundu. Adana’da vâliyken, 1880’de vefât etti. Kabri oradadır.


Ziyâ Paşa, istikrarlı, sistemli bir fikir adamı değildi. Devamlı değişen, zikzaklar çizen bir karaktere sâhipti. Bilhassa fikrî yönden batı tesiri altında kaldı. Kendisinde, Fransız filozofu J.J. Rousseau'nun (Russo) tesiri çok fazlaydı. Fikrî bakımdan bu tesirlere rağmen, divan edebiyatı geleneğinden kopmadı. Harâbât isimli antolojisi, eski geleneğin en güzel örneğidir. Hattâ bu eserindeki eskiye bağlılığı sebebiyle, yakın arkadaşı Namık Kemal’in, sert hücumuna mâruz kaldı. Bununla berâber, Ziyâ Paşa, bir divan şâiri olamadı. Divan edebiyatına karşı sevgi duyup ve bu alışkanlığı devam ettirmekle berâber; hak, adâlet, ilerleme gibi siyâsî ve sosyal konuları işleyen, savunan şiirleri de vardır.


Mevki ve makam hırslısı olan Ziyâ Paşa; makale, şiir, hiciv, antoloji ve edebiyat târihi türlerinde eserler yazdı. Mizah edebiyatının meşhur simaları arasına girdi. Nazım şekli, vezin ve dil olarak eskiye bağlı kaldı. Şinasi’den beri gelen yeni sanat ve dil görüşlerini savundu, Fakat:


“Çıktıkça lisân tabiatından,
Elbette düşer fesâhatından”


sözünü söylemekten kendini alamadı. Bu arada; hece vezni ve sâde dille bir de türkü yazdı. Nesirlerinde dili açık ve sâdedir. Konuşma diline yakın olmaya çalıştı. Yine makâlelerinde siyâsî ve sosyal konuları işledi. Anadolu’nun değişik yerlerinde idârecilik yaptığından, tenkitleri gözlemlere dayanıyordu. Bu bakımdan tesirli oldu. Büyük bir lügat ve gramer noksanlığından dertlidir, Fakat bu konuda önemli bir çalışması yoktur. Başlıca eserleri:


1. Zafernâme (nazım-nesir karışık hiciv), Mizah edebiyatının önemli bir eseri sayılır.


2. Harâbât (3 cilt), Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler antolojisi.


3. Eş’ar-ı Ziyâ (şiirleri), Külliyet-i Ziyâ Paşa ismiyle Süleyman Nazif tarafından tekrar basılmıştır.


Tercümeleri: 1) Viardot’tan, Endülüs Târihi'ni, 2) Cheruel ile Lavallee’den, Engizisyon Târihi'ni, 3) J.J. Rousseau’dan Emil’i, 4) Moliere’den Tartuffe’ü tercüme etmiştir.


Ziyâ Paşadan seçmeler:


MUKADDİME-İ HARÂBAT’tan


İster isen anlamak cihânı,
Öğrenmeli Avrupa lisânı.


Bilmek gerek ordaki fünunu,
Terk eyle taassub u cünûnu.


Taklit ile aslını unutma,
Milliyetini hâkir tutma.


BEND


İkbâl için ahâbı siâyet yeni çıktı;
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı


Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı,
Nâmus tamam oldu, hamiyyet yeni çıktı


Düşmanlara, ahbabını “zem”, oldu zarâfet;
Dildârdan, ağyâra şikâyet yeni çıktı


Sâdıkları tahkir ile red kâide oldu,
Hırsızlara ikram ü inâyet yeni çıktı


Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi,
Hâinlere ammâ ki riâyet yeni çıktı


İsnad-ı taassub olunur merd-i gayura,
Dinsizlere tevcih-i reviyyet yeni çıktı.


İslâm imiş devlete pâpend-i terakki,
Evvel yoğidi işbu rivâyet yeni çıktı


Milliyetin isyanın ederek her işimizde
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı


Eyvah bu bâziçede bizler yine yandık,
Zîrâ ki ziyân ortada, bilmem ne kazandık.


BEYİTLER


Müselsel bir esârettir zarûret her hükûmette,
Ki Sultan nâzıra, nâzır da hizmetkâra tâbidir,


Nik ü bed herkes bulur âlemde, bir gün ettiğin,
Kendi çekmezse cezâ miras kalır evlâdına.


TERKÎB-İ BENDDEN SEÇMELER:


Dehrin ne safâ var acabâ sîm ü zerinde,
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde.


Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât,
Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde.


Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.


İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh,
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah.




.ALINTIDIR.