Tiyatro
Gülerken ağlamaktır tiyatro, yada ağlarken gülmek, daha doğrusu gülebilmek...
İçinde sakladığın bir avuç közü söndürüp;
küllerinden yaptığın dev kuleleri gösterirsin sahnede...
Evet "bir avuç köz ve dev kuleler
." Ne kadar orantısız değil mi?
Değil!
"Ne Yaşanmışsa" değildir mantık!
Her zaman "Ne bırakmışsa" üzerine kuruludur temel.
Yaşanan duygulardan çok etkisi yazdırır insana.
Herkes sever, ayrılır, kavuşur yada kaybeder...
Ama herkes aynı yoğunlukta değil!
Zira yazar olurdu; her köşe başı aşığı yada babasını, sevgilisini her kaybeden...
Bir baş kaldırıştır bu!
boynunun üstüne üstüne bastırıp ayaklarıyla ezip geçenlere karşı!
Sancılarını bastımak için alırsın kalemi eline; Bitmek bilmeyen geceler boyu süren sancılar...
Hasret, sevgi, beklemek yada korku geccelerinin ürünü...
Mizahi bir dille yazılanların altında ne kalem darbeleri vardır; bilmeyen bilmez!
Maskenin arkasını gör(e)meyen anlayamaz!
Beyaz gömleğe dökülmüş mürekkebi temizlemek içindir tiyatro.
Petrole bulanmış bir denizde yaşam savaşı veren fok balığı hikayesine benzer...
Tüm acı olayların bir mizahi yanını yakalama sanatı da denebilir...
ölümün bile dalgasını tutar. Çünkü yaşamak daha ciddidir, ölümden.
Ama nedendir bilinmez; yaşarken sevinilir gülünür, ölünce ise ağlanır ve üzülünür...
Oysa yaşamak borca girmek değil midir?
Kasa defterinin kapanması bir nevi...
İnsan borcunu ödeyince yada hesabı kapatınca üzülür mü?
Sonuçta geldiğimiz yere, toprağa dönüyoruz!
Hangimiz bakiyiz ki bu fani dünyada?
Üzülmek niye ki, sonunda Yaradan'a varınca?
Ama konu yaşamla ölüm arasındaki o kısa çizgi ise, en gerekli şeydir tiyatro!
Zira nerden biklecektik yada hissedecektik ki o yaşamadığımız, tatmadığımız duyguları...
Tiyatro yaşamaktır!
Yada yaşadığının farkına varmak!
Hatırlamak...
Dedim ya en başta;
Gülerken ağlamak yada ağlarken gülmek, daha doğrusu gülebilmek TİYATRO!...
Sahneniz şen olsun...
Mehmet Çetinkaya
10/10/2008
Alıntıdır.