Danıştay 2.dairesine açılan davayı kazanan sendika yeniden dava etti..okul öncesi öğretmen adayları için de sendika avukatı suç duyurusu dilekçesi hazırladı..usta öğreticilerin ne mezunu olursa olsun bağımsız sınıflarda görevlendirilmelerinin yargı kararına aykırı olduğunu bildirdi.
dilekçe örneği:
T.C.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA SUNULMAK ÜZERE
......................(bulunduğunuz yer) CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
ŞİKAYETÇİ : ad soyad T.C. Kimlik No : ...................
ADRES : .................................................. ..
ŞÜPHELİLER : 1-Muammer Yaşar Özgül- Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı
–ANKARA
2- Remzi İnanlı- Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü
- ANKARA
SUÇ : Danıştay 2.Dairenin 16.2.2009 gün ve E: 2009/377 sayılı yürütmeyi durdurma kararını uygulamayarak görevi kötüye kullanma
SUÇ TARİHİ : 15.4.2009 ve onu izleyen günler
ŞİKAYET NEDENLERİ
A)YÖNTEM SORUNU: 4483 sayılı yasanın 10.maddesinde; “Bu kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur, üst memurla aynı mahkemede yargılanır.”denmektedir. Aynı yasanın 17.7.2004 gün ve 5231sayılı yasanın 4.maddesiyle değişik12.maddesine göre “Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valilerle ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcı vekili, kaymakamlar ile hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcı vekili tarafından yapılır.” 4483 sayılı yasanın 5.maddesiyle değişik 13.maddesine göre de “Davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler için yetkili ve görevli mahkeme Yargıtayın ilgili ceza dairesi kaymakamlar için ise il ağır ceza mahkemesidir.” Yukarda sayılan yasa hükümleri uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü Remzi İnanlı adı geçen Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarının astı konumunda olduğundan şüphelilerin üst memurun yargılanacağı Yargıtay 4.Ceza Dairesinde yargılanmaları gerekir. Dolayısıyla tüm şüpheliler için görevli mahkeme Yargıtay 4.Ceza Dairesidir. Görevli mahkeme anılan yasa hükümleri uyarınca bu şekilde belirlendikten sonra hazırlık soruşturmasını da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yürütmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Öteki türlü 4483 sayılı kapsamındaki suçlar için farklı Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülecek soruşturmalarda verilecek farklı kararlar içinden çıkılmaz sorunlar yaratabilecek, bir şüpheli hakkında kamu davası açılırken diğeri hakkında koğuşturmaya yer olmadığı kararı çıkabilecektir. Ayrıca aynı suç için farklı Cumhuriyet savcılıklarının soruşturma açması usul ekonomisiyle de çelişmektedir.
B) OLAY :
a)Şüpheli Muammer Yaşar Özgül yönünden:
Şikayetçi sendikanın “Kadrosuz Usta Öğretici Görevlendirilmesi” konulu 17.7.2008 gün ve 1983 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğünün genel yazısının 7.maddesinde yer alan “öğretmen görev, yetki ve sorumluluğu çerçevesinde bağımsız sınıf verilecek şekilde planlama yapılması” ibaresinin ve bu ibarenin dayanağı olan 8.6.2004 günlü, 25486 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliğinin “Usta Öğretici” başlıklı 25/2 maddesindeki “öğretmen görev ve sorumluğu içinde” ibaresin iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay’a dava açtığı dava da Danıştay 2.Dairesi 16.2.2009 gün ve E: 2009/377 sayılı kararıyla yürütmeyi durdurma kararı vermiştir(ek-1). Bu kararda; “(…)davalı idarece usta öğreticilere bağımsız sınıf verilmesiyle bu kişilere öğretmenlik görevi yaptırılacağı açık olup, öğretmen olmayan kişilere öğretmenlik görev ve sorumluluğu verilemeyeceği açık olup, öğretmen olmayan kişilere öğretmenlik görev ve sorumluluğu verilemeyeceği gibi, öğretmen olarak görevlendirilme koşullarını taşımayan kişilerin bağımsız sınıflarda öğretmenlik görevi yapması da yasal olarak mümkün değildir.
Usta öğreticilerin, öğretmen görev ve sorumluluğu içinde bağımsız sınıf verilerek değil, ancak bir öğretmen yanında ve onun gözetiminde sınıflarda görevlendirilebilecekleri açıktır.” denilmektedir. Söz konusu karar uyarınca usta öğreticilerin artık öğretmen görev ve sorumluluğuyla tek başlarına bağımsız sınıflara girme olanağı kalmamıştır. Oysa anılan yargı kararından sonra da usta öğreticiler öğretmen gibi bağımsız sınıfa girmeye devam etmiş, karar uygulamada hiçbir etki yaratmamıştır. Şüpheliler kararı uygulamak için hiçbir şey yapmamış, tam tersine kararı uygulamamanın, etkisiz kılmanın yollarını aramıştır. Bu doğrultuda ilkin Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı sıfatıyla şüpheli Muammer Yaşar Özgül imzasıyla bu kararın uygulanmasına dönük 15.4.2009 gün ve 1145 sayılı bir yazı yayımlamıştır(ek-2). “kadrosuz usta öğreticiler” konulu bu yazıda anılan yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle yönetmeliklerde gerekli değişiklik yapılıncaya kadar kadrosuz usta öğretici olarak görev yapan ve yüksek öğrenim mezunu olmayan usta öğreticilerin yönetici ve/veya kadrolu/sözleşmeli öğretmen nezaretinde görevlerine devam etmeleri gerektiği öngörülmektedir. Bu yazıyla açıkça anılan yürütmeyi durdurma kararını etkisiz kılmaya, uygulamamaya dönük bir işlem tesis edilmiştir. Çünkü;
1-Anılan yürütmeyi durdurma kararı usta öğreticiler arasında bir ayrım yapmamıştır. Anılan yürütmeyi durdurma kararıyla ister yüksek öğrenim mezunu olsun ister olmasın usta öğreticilerin öğretmen görev ve sorumluluğuyla tek başlarına bağımsız sınıflara giremeyeceği karara bağlanmıştır. Oysa söz konusu yazıda usta öğreticiler arasında yüksek öğrenim mezunu olan ve olmayan ayrımına gidilerek usta öğreticilerin görevlerine devam etmeleri mezuniyetlerine göre farklı koşullara bağlanmıştır. Bu yazı yüksek öğrenim mezunu olmayan usta öğreticilerin görevlerine devam etmelerini koşula bağlamış ve ancak yönetici ve/veya kadrolu/sözleşmeli öğretmen nezaretinde görevlerine devam edebileceklerini öngörmüştür. Söz konusu yazıyla örtülü olarak yüksek öğrenim mezunu usta öğreticilerin herhangi bir koşul ve sınırlama olmadan görevlerine devam edecekleri belirtilmiştir. Böylece yüksek öğrenim mezunu usta öğreticilerin anılan yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle herhangi bir değişiklik olmaksızın bağımsız sınıfa tek başlarına girerek görevlerini devam etmeleri sağlanmıştır. Bu, yüksek öğrenim mezunu usta öğreticiler yönünde anılan yürütmeyi durdurma kararının açıkça ihlal edilmesidir.
2-Anılan yürütmeyi durdurma kararı öğretmen ile usta öğreticinin birlikte sınıfa girmesini karara bağlamıştır. Anılan yürütmeyi durdurma kararında usta öğreticilerin ancak öğretmenin yanında ve gözetiminde sınıfa girebileceğini karara bağlamıştır. Oysa söz konusu yazıda usta öğreticinin öğretmenin gözetiminde sınıfa girebileceği öngörülmüştür. Böylece anılan yürütmeyi durdurma kararı “ve” bağlacıyla usta öğreticinin öğretmenin yanında ve gözetiminde sınıfa girebileceğini karara bağlamışken söz konusu yazı bunu yalnızca gözetime indirgemiştir. Eğer usta öğretici öğretmen ilişkisi gözetimle sınırlı kalırsa bu öğretmenin arada sırada usta öğreticiyi bağımsız sınıfta denetlediği, ancak temel olarak usta öğreticinin bağımsız sınıfa tek başına girdiği bir ilişkiye dönüştürecektir. Oysa anılan yürütmeyi durdurma kararında vurgulanan usta öğreticinin öğretmenin yanında ve gözetiminde birlikte sınıfa girmesidir. Bu bakımdan da söz konusu yazı anılan yürütmeyi durdurma kararının ihlalidir.
Ayrıca anılan yürütmeyi durdurma kararında usta öğreticinin öğretmenin yanında ve gözetiminde birlikte sınıfa girmesi öngörülmüşken söz konusu yazıda “veya” bağlacıyla okul yöneticilerine de bu konuda sorumluluk verilmiştir. Elbette okul yöneticilerinin her zaman için denetim yetkileri çerçevesinde usta öğreticileri ve öğretmenleri gözetim yetkisi vardır. Ancak anılan yürütmeyi durdurma kararıyla istenen genel denetim yetkisinin bir parçası olan gözetim değil usta öğreticinin öğretmenin yanında ve gözetiminde birlikte sınıfa girmesidir. Bu yönden de söz konusu yazı anılan yürütmeyi durdurma kararıyla açıkça çelişmektedir.
3-Anılan yürütmeyi durdurma kararında kastedilen öğretmen alanı okul öncesi öğretmenlik olan öğretmendir. Anılan yürütmeyi durdurma kararında usta öğreticinin öğretmenin yanında ve gözetiminde öğretmenle birlikte sınıfa girmesi karara bağlanmıştır. Burada kastedilen herhangi bir alan öğretmeni değil alanı okul öncesi öğretmenlik olan öğretmendir. Bu, 1739 sayılı yasanın 42. maddesinin, Talim ve Terbiye Kurulunun kararlarının zorunlu bir sonucudur. Oysa söz konusu yazıda öğretmen ibaresiyle hangi alan öğretmenin olduğunu belirtme gereği duyulmamış ve öğretmen demekle yetinilmiştir. Bu durum, alanı okul öncesi öğretmenlik dışındaki öğretmenlerin de bu konuda görevlendirilmelerine olanak sağlayabilecektir.
Yukarda belirtilen nedenlerle şüpheli Muammer Yaşar Özgül imzalı 15.4.2009 gün ve 1145 sayılı bir yazı anılan yürütmeyi durdurma kararıyla açıkça çelişen ve aykırı olan düzenlemeler getirmekte ve ayrıca söz oyunlarıyla soyut ve belirsiz ifadelere yer verilmektedir. Bu yüzden şüpheli Muammer Yaşar Özgül anılan yürütmeyi durdurma kararını etkisiz kılmaya, uygulamamaya dönük işlem tesis ederek atılı suçu işlemiştir.
b)Şüpheli Remzi İnanlı yönünden:
1- Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü sıfatıyla şüpheli Remzi İnanlı 02.07.2009 gün ve 1925 sayılı “Kadrosuz usta öğretici” konulu bir yazı yayımlamıştır(ek-3). Bu yazıda okul öncesi eğitim hizmetlerinin etkin ve verimli olarak yürütülmesi, 32 ilde 5 yaş(61-72 ay) çocuklarının zorunlu eğitime geçişinin sağlanması, kalkınma planlarında belirtilen okullaşma hedeflerine ulaşılabilmesi ve öğretmen ihtiyacının karşılanabilmesi için ülke genelindeki okul öncesi eğitim kurumlarında kadrosuz usta öğretici çalıştırılmasının uygun görüldüğü belirtilmiş ve devamında da kadrosuz usta öğretici görevlendirilmesinin hangi esaslara göre yapılacağını içeren açıklamalar yer almıştır. Bu açıklamalar içerisinde “2009-2010 Eğitim-Öğretim Yılında Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Görevlendirilecek Kadrosuz Usta Öğreticilerle ilgili İş ve İşlemlere İlişkin Esaslar” ve “Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Görev Alan Kadrosuz Usta Öğreticilerle İlgili İş Sözleşmesi” başlıklı düzenleyici işlemlerde bulunmaktadır.
2- 02.07.2009 gün ve 1925 sayılı genel yazıda kadrosuz usta öğretici çalıştırılmasının amacı olarak öğretmen ihtiyacının karşılanması gösterilmiştir. Böylece dava konusu genel yazının düzenleme amacı açıkça gösterilmekte ve öğretmen ihtiyacının karşılanması için kadrosuz usta öğretici çalıştırılacağı ifade edilmektedir. Oysa Danıştay 2.Dairesi 16.2.2009 gün ve E: 2009/377 sayılı yürütmeyi durdurma kararıyla birlikte artık okul öncesi eğitim kurumlarında usta öğreticilere bağımsız sınıf verilemeyecek, usta öğreticiler ancak öğretmenle birlikte görev yapabilecektir. Bu, anılan Danıştay kararı uyarınca okul öncesi eğitim kurumlarında öğretmen ihtiyacının kadrosuz usta öğreticilerle karşılanmasının olanaksız olması demektir. Hal böyleyken söz konusu yazıyla anılan Danıştay kararını hiçe sayarak okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğretmen ihtiyacı için kadrosuz usta öğretici çalıştırmaya karar vermiştir.
3- Bu yazı anılan Danıştay kararı ile açıkça çelişen, bu kararı etkisiz kılacak bir amaçla düzenlenmiştir. Anılan Danıştay kararında; “(…)usta öğreticilerin, öğretmen görev ve sorumluğu içinde bağımsız sınıf verilerek değil, ancak bir öğretmen yanında ve onun gözetiminde sınıflarda görevlendirilebilecekleri açıktır.” denilmektedir. Bu nedenle okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğretmen ihtiyacını kadrosuz usta öğreticilerle karşılama genel amacıyla düzenlenen söz konusu yazı açıkça anılan Danıştay kararını etkisiz kılmaya yöneliktir. Bu bakımdan dayanağı olan söz konusu genel yazı açıkça anılan Danıştay kararıyla çeliştiğinden bu yazıyı temel alarak ve bu yazıdaki genel amacı gerçekleştirmek için düzenlenen söz konusu yazının ekindeki “2009-2010 Eğitim-Öğretim Yılında Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Görevlendirilecek Kadrosuz Usta Öğreticilerle ilgili İş ve İşlemlere İlişkin Esaslar” ve “Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Görev Alan Kadrosuz Usta Öğreticilerle İlgili İş Sözleşmesi”ne ilişkin düzenlemelerinde hukuka uyarlılığından söz etmek olanaksız olacaktır.
C)HUKUKSAL DURUM:
Mahkeme kararlarının uygulanması anayasal bir kuraldır. Anayasanın 138.maddesinin son fıkrasında “...yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez“ kuralına yer verilmiştir. 2577 sayılı yasa ise bu kurala koşut olarak “Kararların Sonuçları” başlıklı 28/1 maddesinde “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez“ hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemeler karşısında yargı kararlarının uygulanıp uygulanmaması konusunda yönetimin herhangi bir “takdir yetkisi” bulunmamaktadır. Yönetime yargı kararlarının doğruluğunu tartışma ve buna göre de uygulama yetkisi tanınmamıştır. “Yasalar da yargı kararları da yanlış olabilirler ve bilimsel katta her zaman eleştirilebilirler, eleştirilmelidirler de. Ancak, bunları uygulamak durumunda bulunan yargıçlar ve görevliler, yasaları ya da yargı kararlarını “yanlış” özrüne sığınarak öznel ve kişisel yorum ve gerekçelerle uygulamaktan alıkoyamazlar. Onlara düşen, ne ve nasıl olurlarsa olsunlar, yargı kararlarını uygulamaktır. Zira, yasalara doğru oldukları için değil, yasa oldukları için, yargı kararlarına da haklı oldukları için değil, yargı kararı oldukları için uyulur” (Y.4.HD.,22.1.1998,E.1997/10,K.1998/1). Bu bakımdan yargı kararlarının uygulanması konusunda yönetim bağlı yetki içindedir ve bu kararları uygulamayı hiçbir koşula bağlayamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 24.10.2000 tarih ve 29921/96 sayılı Büker-Türkiye kararında yargısal kararlarının uygulanmasının önemine değinmiş ve mahkeme kararlarının uygulanmaması halinde “bağlayıcı olma” özelliğini yitireceğini; bu durumun Sözleşmenin altıncı maddesiyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında dava açma hakkının özünü zedeleyeceğini vurgulamıştır. AHİM’in aynı yönde 19.3.1997 tarih ve 18357/91 sayılı Hornsby-Yunanistan kararı, 28.3.2000 tarih ve 41209/98 sayılı Georgıadis-Yunanistan ve başka birçok kararı vardır. Bu bağlamda yargı kararlarının uygulanması anayasal bir yükümlülük iken Milli Eğitim Bakanlığı anılan Danıştay kararının da içinde bulunduğu gerek düzenleyici işlemler, gerekse birel işlemler açısından birçok yargı kararını ya hiç uygulamamış, ya da gereği gibi uygulamamıştır.
Yukarda belirtilen nedenlerle şüpheliler anılan Danıştay kararını uygulamayarak yasal görevlerini yerine getirmediklerinden 5237 sayılı yasanın 257.maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu işlemişlerdir.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan ve resen gözetilecek nedenlerle şüpheliler hakkında koğuşturma yapılmasını ve kamu davası açılarak cezalandırılmalarını saygılarımla dilerim.
30.7.2009
Şikayetçi ad soyad
Ekler :
1- Danıştay 2.Dairesi 16.2.2009 gün ve Esas: 2009/377 sayılı kararı:
( https://www.egitimsen.org.tr/down/240309_karar.pdf )
2- Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğünün 15.04.2009 tarih ve 1145 sayılı
kadrosuz usta öğreticiler konulu suç teşkil eden genel yazısı: ( https://www.memurlar.net/haber/138600 )
3- Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğünün 02.07.2009 tarih ve 1925 sayılı Kadrosuz Usta Öğretici Görevlendirmesi konulu, suç teşkil eden genel yazısı: ( https://ooegm.meb.gov.tr/personel/20...UO_ESASLAR.pdf )
kaynak : https://www.egitimsen.org.tr/index.php?yazi=1985