Azizim Leyla,
Ne olursa olsun,sebeplerini sayıp dökmeyecek ve mazeretler ileri sürmeğe yeltenmeyeceğim. Gerçek olan,sana ve Güner'e karşı davranış ve düşüncelerimde haylice çirkin denecek durumlarımın var olduüudur.
Ne kadar içerlemiş,kırılmış ya da rahatsız edilmiş olursan ol,artık böyle düşünebilen "Ahmed"i ölünceye haksız ve münasebetsiz bulamazsın. Sebebi de benim bu hamlemden çok,senin kendi izah ve anlayış sistemin,pek az da sürmüş olsa,arkadaşlığımızın iyi günleri hakkındaki -duygu demeyeyim- intibalarındır. Derdim bu işte. Bunu konuşarak daha çabuk anlatırdım. Senin de yardımın olurdu. Bilirsin,şiirden gayrısını yazmayı pek beceremiyorum. Ne var ki,seninle konuşabilmem ihtimali oldukça uzak...
Nedense aklıma hep ölüm geliyor. Böyle ne kırık ne de anlaşılmamış gitmek istemiyorum. Dostluğumuz ki korkunçtu. Ve yaşanmağa değer...
Ha,sürgüne gitmeden -bugünler- bir mektubunu alırsam,sevinmem diyemem elbet! Bu da laf mı,uçarım belki! Ama yazmasan,ne diyeyim.
"Nasılsın" diyemedim. Şarkıdaki gibi "tutmadı yüzüm" değil. Bilmem ki artık hal hatır sual etmeme müsaade edecekler mi hanımefendi? O Japon ressamı gibi,ben de,cihanın bütün doktorları senin öleceğini söyleseler inanmam. Onlara "budalalar" derim. Selam canım.
9 Aralık 1954 / Diyarbakır.