ENGLISH 4- UNIT 7
RELATIVE CLAUSES ( SIFAT CÜMLECİKLERİ)
Bu cümleler iki ve daha fazla cümleyi birbirine bağlar.)
Who (Kim) : İnsanlarla (person)
Whom (kimi/kime/kimden): Farklı öznelerle (different sub.)
Whose (Kimin): Kişilik-iyelik zamirleriyle ( perso. Pron.)
When (Ne zaman) : Zaman (time)
Why (Neden): Sebep-Nedenler (Reason)
That/Which : Şeyler, HAYVANLAR (THİNGS, ANİMALS)
Örnek cümleler
Who (Person: İnsan/ Kişi)
- She is the girl. She lives in N.Y. (O BİR KIZ. O N.Y’DE YAŞAR.)
She is the girl who lives in New York (O New York’da yaşayan bir kızdır.)
- They are my students. They want to learn English. (Onlar benim öğrencilerim. Onlar
İngilizce öğrenmek istiyor.)
Thet are my students who want to learn english.(Onlar benim İngilizce öğrenmek isteyen
öğrencilerim.)
- My teacher has been living here. She is very modern(Öğretmenim burada yaşıyor. O çok
modern.)
My teacher who is very modern has been living here. ( Benim modern olan öğretmenim
burada yaşamaktadır.)
P.S: “Who” özneden sonra geldi, çünkü biz “here”’ı değil, öğretmeni belirtiyoruz. Eğer “here”’ı
belirtseydik o zaman “which/that” kullanırdık.
Whom (different subject: Farklı bir özne) [Fiile Göre]
- This is my neighbour. I like her a lot. (Bu benim komşum. Onu çok severim.)
This is my neighbour whom I like a lot. (Bu benim çok sevdiğim komşumdur.)
- She is our new headmaster. We have just met her. (O bizim yeni müdürümüz. Onunla yeni
tanıştık.)
She is our new headmaster whom we have just met. (Yeni tanıştığımız bizim yeni
müdürümüz.)
P.S: Dikkat edilirse bir cümle de iki farklı özneden bahsedecek isek “whom” kullanırız. Aslında who
kullanabiliriz ama en doğrusu-ve sınavlarda sorduklarında- “whom” cevabı en doğrusu olacaktır. Bir
fark daha var. Bu tarz “whom” cümleleri kurarken iki cümleyi birleştirdiğimizde kullandığımız whom
sıfatını eklemeyebiliriz de ama bu sadece “whom” için geçerlidir, diğerleri için geçerli değildir.
Ayça MUTLUCAN
Açık Öğretim Fakültesi Bürosu
Whose (Possessive pronoun: Kişilik, iyelik zamirleriyle[my, her, his…vs.)
- She is my teacher. Her car is yellow. (O benim öğretmenim. Onun arabası sarı.)
She is my teacher whose car is yellow. (Arabası sarı olan benim öğretmenim.)
- These are my parents whose house is in Ereğli. (Ereğli’de evleri olan benim annem babam.)
P.S: Sınavda, boşluktan sonra isim varsa oraya muhakkak “whose” gelir. Çünkü muhakkak “benim,
onun” gibi bir şey gelecektir.(…. Car is yellow’da car isimdir ve doğal olarak whose geliyor.)
Where (Place: Yer)
- This is the city. I like it a lot.
This is the city where I like a lot. (Benim sevdiğim şehir.)
- This is my school. I finished my primary eduction.
This my school where finished my primary eduction. (İlkokulu bitirdiğim okul burası.)
P.S: Cümlelerde de gördüğünüz gibi eğer belirttiğiniz şey bir “yer-mekan” ise o zaman “where”
kullanılır. Ayrıca burada belirtmeliyim ki bu sıfat dahil tüm sıfat cümlecikleri kurulurken dikkat
ettiyseniz ikinci cümlede ki özneler sıfat cümleciklerine eklenmiyor. Bunun nedeni zaten iki cümlenin
birleştirilmiş ve cümleyi kurarken ikinci kez aynı özneyi belirtmenin manasının olmaması.
When (Time: Zaman)
- March is the month. I was born in that month.
March is the month when I was born. (Benim doğduğum ay Mart ayı.)
- 5 o’clock is the time. I met him at the time.
5 o’clock is the time when ı met him. (Onunla tanıştığım zaman saat 5)
- This is the year when my father come to İstanbul. (Babamın İstanbula geldiği yıl.)
P.S: Herhangi bir zamanı belirttiğimizde kullanacağımız sıfat “when” olacak. Bu bir tarih olur, saat
olur… Sıfat cümleciklerinde kullandığınız zaman dilimi tamamen sizin neyden ve ne zamandan
bahsettiğinize göre değişir, sabit değildir.
Why (reason: Neden/sebep)
- This is the reason why I love you. (Seni sevmemin nedeni bu.)
P.S.: Bir cümlede “neden/sebep” belirtiyorsanız “why” kullanılır. Aslında işin en güzel ipucu “reason”
gördüğünüz yere “why” ekleyin. ;)
How (+to V1 )
- I don’t know how to use this iron. (Ütüyü nasıl kullanacağımı bilmiyorum.)
P.S: Görüldüğü üzere “nasıl” ile ilgili bir cümle kurarken “how” yanında “to” ve fiilin 1.hali kullanılır.
Ayça MUTLUCAN
Açık Öğretim Fakültesi Bürosu
Which/that (things/animals)
- The table is very sensetive. The table has very thin legs.
The table is very sensetive which/that has very thin legs. (İnce bacakları olan masa çok
hassas.)
- I want to sit on the table. The table is at corner.
I want to sit on the table which/that is at the corner. (Köşedeki masaya oturmak istiyorum.)
- The cat which/that my sister likes much is my friend’s cat. (Ablamın sevdiği kedi arkadaşımın
kendisi.)
- The dimond which/that we are looking for is very valuable. (Aradığımız elmas çok
değerlidir.)
P.S: Which/that görüldüğü gibi “şeyler” veya “hayvanlar” betimlenirken kullanılır. Cümleyi kurarken
which ya da that kullanabilirsiniz, ikisi de aynı manayı verecektir. Ama ikisi aynı anda elbette
kullanılmaz, örnekler sadece ikisini de kullanabileceğinizi göstermek için bu şekilde verilmiştir.
Unutmayın sıfat cümlecikleri kurulurken dikkat etmeniz gereken nokta, cümlede neyi
betimlediğinizdir; “bir özne, bir nesne, bir yer, bir zaman….” Buna karar verdikten sonra cümlenizi
rahat kurarsınız.
PHRASAL VERBS (İki sözcüklü fiiler)
Zarf (adverbial partical) ya da edat (preposition) ile birlikte kullanılır.
İngilizce’de en çok kullanılan iki sözcüklü fiiler (phrasal verbs)
Account for (Açıklamak, hesabını vermek)
Can you account for why our team lost? (Takımımızın neden kaybettiğini açıklayabilir misin?)
Act for (birinin yerine bakmak, temsil etmek)
As the manager is ill, I am asking Tom to act for him. (Müdür hasta olduğu için Tom’dan
onun yerine bakmasını isteyeceğim. )
Agree on (üzerinde anlaşmaya varmak, karar vermek)
We’ve agreed on Italy for our holiday next month. (Önümüzdeki ay yapacağımız tatili
İtalya’da yapmaya karar verdik.)
Allow for (Göz önüne almak, hesaba katmak)
We have to allow fort he child’s age. (Çocuğun yaşını göz önüne almak zorundayız.)
Ask for (istemek)
The bus driver are asking for another increase in pay(Otobüs şoförleri ücretlerine bir zam
daha istiyorlar.)
Back up (desteklemek)
We need further facts to back up our statements. (Söylediklerimizi destekleyecek daha fazla
gerçeğe ihtiyacımız var.)
AÖF KİTABI
Grow up (büyümek(yaşça))
Steve and Anna grew up in the same town. (steve ve anna aynı şehirde büyüdüler.)
Get along (geçinmek [iyi], uyuşmak)
They got along well…. (Onlar iyi geçindiler… )
Go out (çıkmak[ilişki anlamında], dışarı çıkmak)
… and started going out together. (… ve çıkmaya başladılar.)
Go away (gitmek)
Anna went away to college. (Anna üniversiteye gitti.)
Fly back (geri uçmak [helikopter, uçak..vb.])
Anna flew back home once a month. (Anna ayda bir kez eve geri geldi/uçtu.)
Work out (çözmek, halletmek, istenilen sonucu vermek)
Things didn’t work out, … (İşler yolunda gitmedi… )
Break up (ayrılmak)
…, so they decided to break up.(…, Bu yüzden/nedenle/böylece ayrılmaya karar verdiler.)
Go back (geri gitmek, geri dönmek)
You should never go back to someone you have broken up with. (Ayrıldığın birine asla geri
dönmemelisin.)
Settle down (yerleşmek, oturmak(aynı evde))
1) It’s good to date a lot of different people before you settle down with e person. (Biriyle
yaşamadan önce birçok farklı kişiyle çıkmak/buluşmak iyi.)
2) Ayça and Ewan decided to settle down in Antalya. (Ayça ve Ewan Antalya’da oturmaya
karar verdiler. )
Sign up (kaydolmak, yazılmak)
İf you want to meet someone, it’s good idea to sign up for a class. (Eğer yeni birileri ile
tanışmak istiyorsan, bir sınıfa yazılmak iyi bir fikir.)
Notice (dikkat, uyarı, bilgi)!!!!!!!!!!!!!!
1- Steve and Anna got along well.
Steve got along with Anna (Steve Anna ile iyi geçiniyordu.)
2- Steve and Anna went out together.
Anna went out with Steve (Anna Steve ile dışarı çıktı.)
P.S: NOTICE kısmında cümleyi iki şekilde nasıl kurabileceğinizi gösterdik. İki örnek cümlede de
gördüğünüz üzere cümleleri 1. Ve 2. Şekillerde ki gibi kurabilirsiniz.
CONVERSATION STRATAGY (Konuşma Taktikleri)
- I guess : Sanırım - I think: Bence
- Probably: Muhtemelen -Maybe: Belki
- Kind of/Sort of: Teklifsiz dilde sort of ve kind of ifadeleri, “biraz, eh işte, onun gibi bir şey,
sayılır, yani” anlamlarında kullanılır.
- A little: Biraz -a (little) bit: Bir nebze, biraz daha
- Just: Sadece, az önce -in a way: Bir bakıma, bir şekilde
He’s probably just tired: O muhtemelen sadece yoruldu.
I guess he’s kind of disorganized: Sanırım o biraz düzensiz.
I think she is not happy: Sanırım o mutlu değil.
Ayça MUTLUCAN
Açık Öğretim Fakültesi Bürosu
That’s true. I guess he’s sort of stressed out: Doğru. Sanırım o gergin sayılır, biraz gergin.
Maybe she’s just shy: Belki sadece utangaçtır.
Yeah. I guess making friends is hard in a way: Evet. Sanırım arkadaş yapmak bir şekilde zor.
Actually, the woman is a bit more friendly: Aslında, kadın biraz daha fazla arkadaş canlısı.
THOUGH: Zıt bir fikir söylediğinizde kullanırsınız.
- I spend most of my time at work. (İşimde çok fazla zaman harcadım.)
You shouldn’t spend much time on work, though. (İşinde çok fazla zaman harcamamalıydın,
gerçi…vs.)
Both- Neither
1- * I love science fiction.
- Really? We are both fan of science fiction.
Kurgu filmlerini seviyorum. Gerçekten mi? İkimizde kurgu film hayranıyız.
P.S: BOTH “her ikisi” anlamında kullanılır ama sadece olumlu cümlelerde. Both of us, both of you..vs.
- Both of us like going to move (Her ikimiz de filme gitmeyi seviyoruz.)
2- Neither of them are not good at Math. (Her ikisi de matematikte iyi değil.)
P.S: NEITHER aynı “both” gibi “her ikisi” anlamında kullanılır ama olumsuz bir cümlede. Örnekte
gördüğünüz gibi “are not good” diyerek iyi olmadıkları belirtilmiş ve böylece olumsuz bir cümle
kurulmuştur. Bu yüzden de “neither” kullanılmıştır. Eğer olumlu bir cümle olsa idi o zaman “Both of
them are good at math” olurdu.
ENGLISH 4- UNIT 8
Durumlar ve olaylarla ilgili dilekler ve hayaller(Wishes and imaginary situations or events).
Wishes fort he present of future(Günümüz ve gelecekle ilgili dilekler):
Wish + past form of verb ( V2) …
I wish I had more free time (Keşke daha fazla boş zamanım olsaydı.).
I wish I weren’t so busy with my work( İşimde çok fazla meşgul olmamayı isterdim.).
We wish we could afford to move (Taşınmaya gücümüzün yetmesini isterdik. )
She wishes she didin’t live so far away (Çok uzakta yaşamamayı dilerdi.)
- P.S: WISH, olmasını dilediğimiz durumlarla ilgili cümle kurmak istediğimizde kullandığımız bir
fiildir. Olmasını istediğiniz ama şu an olmamış olan isteklerinizi, arzularınızı “wish” ile dile
getirirsiniz. Cümle kurarken, gördüğünüz gibi wish ve fiilin 2’ci halini yani geçmiş zaman fiilini
kullanırız.
Imaginary situations or events in the present of future(Günümüz ve gelecekle ilgili hayaller):
If + past time of verb (V2)… would (could) + verb
If I had more free time, I’d / I would go kayaking( Eğer daha fazla boş zamanım olsaydı, tekne
kayağına giderdim).
If I were less busy, I could go away on the weekends (Eğer az meşgul olsaydım, haftasonları dışarı
çıkardım.)
If we could afford to move, we wouldn’t live in this tiny place( Eğer taşınacak gücümüz olsaydı, bu
küçük yerde yaşamazdık. ).
If she lived closer, she’d / she would be able to help out (Eğer daha yakında yaşasaydı, Onun yardım
etmesi mümkün olurdu. )
- P.S: Şartlı cümle kuruyoruz. “ıf” şartlı cümledir. “Eğer ….. saydı” şeklinde bir manası vardır.
“Would” ise birçok manada kullanılsa da burada olmasını hayal ettiğiniz şeyleri belirtmek için
kullanırız. WISH’den farklı olarak daha çok hayal edilen ama olma olasılığı çok düşük olan
şeyleri belirtmekte de kullanılırız. “Çok param olsaydı, şunu bunu alırdım.” Gibi bir cümle.
Would dışında could’da kullanılabilir. İkisi de aynı manayı verecektir.
+ I wish I had more money. If I earned more, I could have my own apartment, and I wouldn’t have to
live with my parents. (Keşke daha fazla param olsaydı. Eğer daha fazla para kazansaydım, kendi
apartmanım olurdu ve ailemle birlikte yaşamazdım.)
Durumlar ve olaylarla ilgili hayaller hakkında soru sorma(Asking about imaginary situations or
events).
- What would you do if you broke a friend’s camera? (Eğer arkadaşının kamerasını kırarsan ne
yaparsın? )
I would apologize for breaking it (Kırdığım için af dilerim).
I ‘d pay for the repairs (Tamir parasını öderim.)
I wouldn’t say anything about it (Hakkında hiçbir şey söylemem.)
- Would you pay for a new one? (Yeni bir tanesi için ödeme yapar mısın? )
Yes, I would. (Evet, yaparım.)
No, I wouldn’t (Hayır, ödemem.)
Remind me about it (Bu konuyu bana hatırlat).
Where’s Aysel? I hope she didin’t forget about our party. (Aysel nerede? Umarım
partimizi unutmadı.)
I know. Let’s call her and remind her about it( Biliyorum. Hadi onu arayalım ve bunu
hatırlatalım.)
Ask for: İstemek
Borrow from: Ödün almak
Lend to: Ödünç
ENGLISH 4- UNIT 9
Bu ünitede soru sorma şekillerini göstereceğiz. Özellikle de soru içinde soru veya cümleler
için sorumsuz cümleler gibi cümleler. “Sorun nedir biliyor musun?” ya da “Sorun nedir
bilmiyorum.” Gibi cümle ve soru kurmalar.
Direct Questions: Doğrudan sorular
What is the problem? Sorun nedir?
Which site did you use? Hangi siteyi kullandın?
What should we do? Ne yapmalıyız?
Why is it doing that? Bunu niye yapıyor?
Is the battery charged? Pil şarj edildi mi?
Questions within questions: Sorular içinde sorular
Do you know what the problem is? Sorun nedir biliyor musun?
Can you remember which site you used? Hangi siteyi kullandığını hatırlayabiliyor musun?
Do you know what we should do? Ne yapmamız gerektiğini biliyor musun?
Do you have any idea why it’s doing that? Bunu niye yapıyor herhangi bir fikrin var mı?
Do you know if* the battery is charged? Pil şarj edilip edilmediğini biliyor musun?
Questions within statements: İfadeler içinde sorular
I don’t know what the problem is. Sorun nedir bilmiyorum.
I have no idea which site I used. Hangi siteyi kullandığım hakkında hiçbir fikrim yok.
I know what we should do. Ne yapmamız gerektiğini biliyorum.
I have no idea why it’s doing that. Bunu niye yaptığı konusunda hiçbir fikrim yok.
I wonder if* battery is charged. Pilin şarj olup olmadığını merak ediyorum.
NOTICE!
What is the problem? Do you know what problem is?
Use if for yes-no questions. (evet-hayır soruları için “if” kullanın.)
Separable phrasal verbs; how to, where to, what to
Bu bölümde ayrılabilir pharasal fiilleri göreceğiz.
Separable(ayrılabilir) pharasal verbs with objeckts(nesneler)
HOW DO YOU turn on the DVD players? / turn the DVD player on?/ turn it on(NOT turn on it?) ?
EXAMPLES(Örnekler): Plug in(prize/fişini takmak), Turn on (açmak), Turn off(kapatmak), Turn
up(sesini açmak/yükseltmek), turn down(sesini azaltmak/kısmak), Hook it up(bağlamak), Pick it
up(toplamak), Put it down(Yere bırakmak/indirmek), Print it out(Çıktı almak[yazıcıdan), Put them on
(Onları takmak), Take them off(Onları çıkartmak), Throw it away(çöpe atmak), Take it
apart(Parçalarına ayırmak), Look it up(sözlükte vs. aramak),.
Question Word(Soru kelimesi) + to + verb (fiil)
Let me show you what to do. (İzin ver ne yapacağını göstereyim.)
Can you Show me how to turn it on? (Bana nasıl açılacağını gösterebilir misin?)
Do you know where to plug it in? (Bunun nereye fişe takılacağını biliyor musun?)
P.S: Görüldüğü üzere phrasal verbs yani ikili fiillerin kullanım şeklini gördük ki 7.ünitede de bu
konulara biraz değinmiştik. İlkinde doğrudan nesneler ile ayrılabilir ikili fiilleri kullandık ki ilk olarak
“how, what, where” gibi soru kalıpları ile başlamakta ve sonrasında phrasal verbs kullanılmakta;en
sonuna da nesneler getirilmekte. İkincisinde ise pharasal verbs soru kalıbı ile birlikte kullanıdı.
“where/how,what” dan sonra gelen “to” ve en sona gelen bir “pharasal verb” görüyoruz. Formül en
başta gösterilmekte zaten. Kafanıza iyice yerleşmesi açısında kitabınızdaki alıştırmaları yapmanız
yerinde olacaktır.
I KNOW WHAT YOU MEAN, BUT…. (Ne demek istediğini biliyorum, ama… )
Jacob: Are you on the internet again? (Gene internette misin? )
Greg: Yeah. I’m in a great chat room. It’s cool way to meet people.(Evet. Büyük bir sohbet
odasındayım. Bu, insanlarla tanışmak için harika bir yol.)
Jacob: I don’t know. You don’t really know who you’re talking to. I mean, it’s not like to someone in
person. You know? (Bilmiyorum. Gerçekte kiminle konuştuğunu bilmiyorsun. Demek istediğim,
gerçek bir kişi gibi değil. Biliyorsun?)
Greg: That’s true. You can stiil talk about interesting stuff, though. You know what ı mean? (Doğru.
Yine de hala ilginç şeyler hakkında konuşabilirsin, gerçi. Ne demek istediğimi biliyorsun?)
Jacob: Well, I’m not sure. Don’t you think it’s more fun to talk to people, you know, face to face?
(Şey, emin değilim. İnsanlarla konuşmanın daha eğlenceli olduğunu düşünmüyor musun? Biliyorsun,
yüz yüze?)
Greg: I know what you mean, but it’s not so easy to find people with the same interests. (Ne demek
istediğini biliyorum ama aynı/benzer ilgi alanına sahip insanları bulmak kolay değil.)
Jacob: Well, maybe.On the other hand, if you spent less time in chat rooms, you might find there are
some interesting people around here. You know what I’m saying? (Şey, belki. Diğer taraftan, eğer
sohbet odalarında daha az zaman harcar isen, etrafında ilginç insanlar bulabilirsin. Ne söylemeye
çalıştığımı biliyor musun? )
VİZE ÜNİTE SONU
Pay for: ödemek
Think about: hakkında düşünmek
Worry about: endişe etmek
Talk to: konuşmak
Buy for: satın almak
You might want it: Bunu isteyebilirsin.