Beni Bana Bırakın
Sen saatler boyu uyuyamamak nedir bilir misin? Bir ihanetin ardından yaşanan o soğuk günleri anlıyorum diyerek anlayamıyor insan. Benim büyük hayallerim olmadı. Doğduğum büyüdüğüm Ada nasıl denizle sınırlıysa benim hayallerim de öyleydi. Ancak denizi aşıp karşı kıyıya geçmek olabilirdi düşler…
Huzurlu ve mutlu bir yaşam istiyordum. Bir Ada kadar saf huzur, sevgi ve mutlulukla çevrili. İnandığım, savunduğum değerlerle çizmiştim sınırlarımı. Sevgi, saygı, güven, sadakat ve iyi niyet hayatımın vazgeçilmez yaşam unsurlarıydı. Hayatımda ilk kez karşılıklı aşkı yaşıyordum güven sınırlarımda. Binlerce ayaklarımı yerden kesecek nameler duyuyor sevginin kıskacında iki çift göz görüyordum karşımda. Sevgi sözcüklerde değildi biliyordum. Ancak o savunduğum değerler vardı ya, işte onlar ağır basıyordu. İnsan güvenmeli diyordum. Önce bir insan kendisine davranılmasını istediği gibi davranmalı ki, kendisi de aynı davranışları görebilsin. Sınırlarını çizdiğim Ada’da insanlara eşit davranmak vardı. Dil, din, ırk, cinsiyet, yaş, sıfat, ünvan ve işi ne olursa olsun saygı, sevgi, iyi niyet sınırlarımın yapıtaşıydı. İnsanları insan oldukları için sevdim.
Saniyelerin bile yetersiz kaldığı o gecede karşımda bambaşka bir varlık vardı. Sevdiğim, sevebileceğim bir varlık değildi. Yüreğinde sevgi, saygı, sadakat, iyi niyet olmayan bu adam sınırlarını aşarak düşünmeden ardısıra nişan almadan ateşliyordu kelimeleri. Anlamakta güçlük çektiğim halen de anlam veremediğim sınırlarımı aşan o gecede, gözlerine baktığım anda o sis perdesini gördüm. Karda yürüyüp izini belli etmeden bir yıl geçmişti. Saf ve iyi niyet dolu mutluluk yumağı bir anda çorap söküğü misali yok olmuştu. Sınırları çizilmiş olan aşk ve sevgi, içinde yaşattığı saygı, güven, iyi niyet, sadakat duygularını da o geceden sonra beraberinde alıp götürdü.
Sen boğazına hıçkırıklar dizilerek saatler boyu ağlıyor musun?
Oldu bitti, yaşandı, geçti, atlattın demekten başka ne yapıyorsun. Söyle ne yapıyorsun. O kadar kolaysa bana umutlarımı geri ver. Yerle bir olan değerlerimi de ver geri.
Ben her saniye nefesimi hissediyorum yanıbaşımda! Haykırmamak için kendime akıttığım o yaşlarla her gece kıvranıyorum o soğuk yatakta. Geceler benim kefenim. Kimsecikler bilmiyor. Her uyku anı geldiğinde buz gibi akan yaşlarla boğuluyorum o soğuk kefende. Beynimin içinde beni kemiren o gecenin hatıraları kulaklarımda çınlıyor her salise. Çınlayarak aklıma geliyor ihanetin o karanlık maskedeki zevki. Çınlayarak her gece o caninin sözleri delik deşik ediyor benliğimi. Her gece yeniden ölüyor bir yanım.
Sen de her gece bir kefende yatıyor musun?
Kalbimdeki sızı yaşandı geçti demekle geçmiyor.
Neler bekliyorsunuz benden?
Sahte güç gösterileri ve gülücükler mi! Siz beni kaybettiniz haberiniz yok. Ben eskisi gibi olamam. Uyanın artık!
Farkında olmadığınız gerçekler açsın gözünüzü. Hayatım anlamlı gelmiyor bana. Kendim için yaşamıyorum şu sıralar. Siz mutlu olun diye çırpınıp can çekişiyorum her geçen günde. Sizin benim ile ilgili bildiğinizi sandığınız, sizin gözünüzün önündeki sis perdesi. İnanmak ve görmek istediğinizi yaşıyorsunuz... Hiçbiriniz bilmiyorsunuz ne haldeyim!
Sizin de sınırlarınızı yerle bir eden ihanet çemberi atsa ağlarını hayatınıza. Çizdiğiniz mutluluk, sevgi, aşk, güven, sadakat çemberiniz yalan olsa! Sadece ağlar kalsa geriye... Her gece binlerce soru sormak istedim. Her gece o telefona uzandı elim. Hesabını soracaktım ama nafile! Bilirim o aşkı oyun sanıyor. Duyguları oyun biliyor oynuyor...
Her gece işte böyle yanıyor içim. Bu satırlar gibi alev alev. Her gece yanıp yanıp külleniyorum sabah güneşiyle. Kimse bilmiyor ne haldeyim. Ben ben değilim. Anlamak istemiyorsunuz. Güçlü ol diyorsunuz...
Sizce güç nedir?
Karşılıklı varolduğunu sandığınız değerlerin (sevgi, saygı, güven, sadakat) karşınızdaki varlık tarafından bir anda gaddarca benliğinizden canlı olarak sökülmesini, hayatınızla oynanmasını, duygularınızla oynanmasını dışarıdan seyirci gibi seyrederek hiçbir şey olmamış gibi hayata aynı şekilde devam etmek midir güç?
Bu güç değildir. İnsanın kendi kendini kandırmasıdır. Ben vicdansız değilim. Ben insanım ve üzülüp acı çekiyorum. Devam etsem de hayata eskisi gibi değilim. Bırakın da o kadarı olsun. Eskisi gibi olamasam da devam edebiliyorum işte hayata. Benim kalbimdeki yarayı, her gece beynim boşta kalıp düşünmeye başladığı andan itibaren kalbimin nasıl attığını, diri diri can çekişe çekişe nasıl acı çektiğimi gördünüz mü?
Sizin görmek istediğiniz hayatına kaldığı yerden eskisi gibi devam eden, gülücükler dağıtan birisi. Siz onu görüyorsunuz sadece. Görmek istediğinizi! Daha önce öyle oldu. Her seferinde bir umut var diyordum hayata dair mutlu olunabilecek. Ancak bilmediğiniz bir şey var!
Belki de bu son damlaydı yaşadıklarımdan mutlu ayrılmama. Kalbimdeki acının derinliğini bilmiyorsunuz. Hiç birşeyin de eskisi gibi olamayacağını! Ben eski ben değilim. İstesem de olamam. Bu benim sınırlarımı büsbütün aşan “Ada’mı” da tüm değerlerimle birlikte alıp götüren, işgalcinin gaddarca sınırlarımda soykırım gerçekleştirdiği, insanlığın tüm haklarının çiğnendiği ve her savaşın sonunda galip olmadığı gibi yenilgilerle son bulan bir caninin zevkiydi.
Yeter, yeter artık!
Parçalanmış bir kalbim var. O gecedeki fırtınada savunduğum ve inandığım, umut bağladığım tüm değerlerimi yitirdim. Üzerimde zırhım da yok savunacak değerler olmadığından. Sadece soğuk bir hava var geride kalan. Buz gibi bir hayat. Binlerce kelime ve sorular. Bir de acı veren hatıralar. Beni bana bırakın… Hiçbirinizden birşey istemiyorum! Siz de benden istemekten vazgeçin…
Alıntı
kaynak