ahlak gelişimi
piaget
kohlberg
çocukta ahlak gelişimi
Piaget ve Kohlberg'e göre Çocukta Ahlak Gelişimi
Çocukların toplumsal gelişimi, önemli ölçüde onların davranışlarına yön veren ahlaki yargılarının oluşumuna bağlıdır. Ahlak, “bir toplum içindeki kişilerin uymak zorunda bulundukları davranış kurallarıdır” (Milliyet, 1990, s. 11) İnsan davranışlarını iyi ve kötü diye değerlendirmekten doğan ahlakın kaynağı vicdandır. Vicdan, iyiyi ve kötüyü ya da haklıyı ve haksızı ayıran bir bilinç türüdür. Ancak neyin ahlaklı, neyin ahlaksız olduğu; bir dönemden diğerine, bir ulustan diğerine değişebildiği gibi; ortama ve aynı toplumun farklı katmanlarına göre de değişebilmektedir. Bu bağlamda ahlaksal olanın ne olduğu felsefenin önemli konularından birisidir.
Burada ahlak, bireysel açıdan ele alınmakta ve doğumla başlayan toplumsallaşma sürecinde nasıl kazanıldığı üzerinde durulmaktadır. Konuyu, iki bilim insanının, Jean Piaget ve Kohlberg’in ahlak gelişimine ilişkin kuramlarıyla açıklamaya çalışacağız.
Piaget’ye Göre Ahlak Gelişimi
Piaget (Piaje) doğru ve yanlışa ilişkin kararların yaşa göre nasıl değiştiğini; çocukları gözleyerek saptamaya çalışmıştır. Çocukların bu amaçla oyunlarında kurallara nasıl uyduklarını gözlemiştir. Piaget’ye göre bireyin ahlak gelişimi, zihinsel gelişimdeki gibi ve ona paralel bir hiyerarşik süreç izler. Elde ettiği sonuçlara göre çocuklar; 7 yaşına kadar, oyunlardaki kurallara, o kuralların anlamalarını bilmeden uyarlar. Kuralları başkalarından öğrendikleri ya da gördükleri gibi taklit eder, onların bozulmaz ve değişmez olduğuna inanırlar. Bu algılama biçimi oyun dışındaki kurallar için de geçerlidir. 7-10 yaş arasında çocuk, kuralın anlamım kavramaya başlar. Kurallar ortadan kaldırıldığında oyunun da ortadan kalkacağını görmeye başlar. 10 yaşından sonra da kuralları tartışmaya başlar, kuralları koşullara ve gereksinimlere bağlı olarak değiştirilebileceğini kavrar. Piaget ahlak gelişimini iki döneme ayırmıştır: Dışa Bağlı Dönem ve Özerk Dönem
Dışa Bağlı Dönem
Piaget’ye göre, 10 yaşına kadar çocuk, ahlaki yargılarını (iyi-kötü, doğru-yanlış, haklı-haksız), dışa bağımlı olarak belirlemektedir. Bu yaşlardaki bir çocuğa göre, alınacak cezanın büyüklüğü işlenen kabahatle orantılı olacaktır. Bir yumurtayı kırdığında alacağı ceza, 3 yumurtayı kırdığında alacağı cezadan daha az olacaktır. Bu beklentilerini, kendilerine zarar veren birisinin cezalandırılmasında da beklerler. Zarar ne kadar büyükse ceza da o oranda büyük olmalıdır. Buna bağlı olarak, iki suçtan daha büyük zarara yol açan, zararı küçük olandan daha kötüdür.
Özerk Dönem
Çocuk 10 yaşından sonra, bir davranışı iyi ya da kötü olarak değerlendirirken davranışın gösterildiği koşuları hesaba katmaya başlar. Kuralların işlevlerini, gerektiğinde değiştirilebileceğini, hatta ortadan kaldırılabileceğini kavramıştır. Ahlaki yargılarda bulunurken davranışın gerisindeki niyeti ve koşulları hesaba katar. Kendi yargılarını kullanmaya başlar. Piaget’nin zihinsel gelişimi açıklayan kuramına göre, çocuktaki soyut düşünce 11 yaşında başlar. Dolayısıyla ahlaki gelişim ile zihinsel gelişim arasında bir paralellik vardır. Birincisindeki bir gecikme ikincisini de geciktirecektir. Ancak zihinsel gelişimini tamamlamış bir kimsenin ahlaki gelişim bakımından birinci döneme saplanıp kalması olasıdır.
Kohlberg’e Göre Ahlak Gelişimi
Kohlberg, ahlaki gelişim sürecinin aşamalarını, farklı kültürlerden bireyler üzerinde yaptığı araştırmaları esas alarak belirlemiştir. Bu araştırmalarda, deneklere küçük öyküler vermiştir. Her öyküde; ünitenin başındaki örnek olayda verildiği gibi öykünün kahramanı, normalde ahlaki olmayan bir davranışı yapma ya da yapmama ikilemiyle karşı karşıya bırakılır. Öykünün sonunda deneklere, “Kahraman ahlaki olmayan o davranışı yapmalı mı yapmamalı? Niçin?” sorusu sorulmaktadır. Kohlberg, deneklerin bu “Niçin?” sorusuna verdikleri yanıtları esas alarak, insanların üç farklı ahlaki gelişim düzeyinden birisinde olabileceğini söylemektedir.
Gelenek Öncesi Düzey
Bu düzeyin karakteristik özelliği, otoriteye bağlılık ve çıkara dayalı ilişkilerdir. Doğru olan, otorite nasıl istiyorsa ya da kural neyi gerektiriyorsa öyle davranmaktır. Tersi cezayı gerektirir. Cezadan kurtulmanın yolu da kurala uymak, otoriteye boyun eğmektir.
Bu evredeki insan, yakalanmadığı sürece her türlü ahlaksızlığı yapar. Sınavda kopya çeker, hırsızlık yapar, vergi kaçırır. Ahlaki olarak gelenek öncesi evrede kalmış bir insan, otoritenin görüşünü kendi görüşü gibi benimser. Başkalarının farklı düşünebileceğini hesaba katmaz.
Gelenek öncesi düzeyde olanlar; kurallara, onların ihtiyaçlarını karşıladığı sürece uyarlar. Bu evredeki kişiye göre bir insanın çıkarı neyi gerektiriyorsa öyle davranmalıdır. Bu, öteki insanların da hakkıdır. İlişkilerimizde bu karşılıklı çıkarları gözetilmesi gerekir. Alış-veriş adil olmalıdır. Başkalarıyla çıkarımız çatıştığında elbette kendi çıkarımızı korumalıyız. Polis beni koruyorsa, belediye suyumu veriyor, çöpümü topluyorsa vergi vermeliyim. Devlet bana bir şey vermiyorsa ben ona neden vergi vereyim.
Geleneksel Düzey
Bu düzeyde kişiler arası ilişkiler önemlidir. Grup kararlarına uyma ve toplumun beklentilerini yerine getirme çabası egemendir. Ahlaki bakımdan geleneksel düzeyde olan insanlar için doğru davranış, genel kabul gören kurallara uymaktır: iyi çocuk, iyi öğrenci, iyi eş, iyi ana baba, iyi çalışan… olmaktır, iyi ve doğru olmanın nedeni, çevresinin ve kendisi için önemli olan kişilerin beğenisini kazanmaktır. Toplumsal değerlere bağlılık kadar, kişiler arası ilişkilerde duygudaşlık (empatide bulunma) da önemlidir.
Doğru olan; bireylere, kurumlara ve topluma katkıda bulunmaktır; düzenin korunmasıdır. Bu bağlamda bazı durumlar vicdani değerlerle çatışsa bile, gereken yapılmalı, sistem korunmalıdır. “Ya herkes aynı şeyi yaparsa?” kaygısı toplumsal düzenin bozulması korkusunu yansıtır: “Ya herkes çalarsa?”, “Ya hiç kimse vergisini ödemezse?”, “Ya hiç kimse aidatım ödemezse?”, “Ya herkes bulunduğu konumu kişisel çıkarları için kullanırsa?”…
Gelenek Ötesi Düzey (İlkelere Dayalı Düzey)
Bu düzeydeki ahlak gelişimine ulaşmış bireyler için doğru olan; temel hak ve özgürlüklere, bireyler arası farklılıklara, bireyin kendi tercihlerine saygı göstermektir. Bunlar çoğunluğun görüşüne ters de düşse korunmalıdır. Elbette toplumda geçerli olan yasalara saygılı olunmalıdır; ama esas olan temel hukuk kurallarının egemen kılınmasıdır.
Bu ahlaki düzeydeki insanlar evrensel ahlaki değerlerle hukuk kuralları arasındaki çelişkilerde, evrensel olandan yana tavır koyarlar. Örneğin ünitenin başında verilen örnekte, Heinz ilacı çalarsa yasaları çiğnemiş olacak; ancak hiçbir yasa mülkiyeti korumak uğruna diğer insanların ölümüne neden olamaz. Dolayısıyla ilacı çalmalıdır. Çünkü insan yaşamının korunması her şeyin üzerindedir.
Alıntıdır