Okul öncesi yaş grubunda arkadaş etkisi ve özgüven
Sosyalleşme cesaret işidir, hele ki okul öncesi çocukları için; neden mi? Çocuk, aile ortamından çıkıp kendi yaşıtlarıyla bir araya gelmesiyle, cesaretini de şekillendirmeye başlar.
Sosyalleşmenin şartları olarak; diğer çocuklarla iletişim kurmak, onlarla konuşmak, oyunlarına katılmak, oyun kurmak, istemediği bir konuda ‘hayır!’ diyebilmek, sorgulamak, sevmediği şakalarla veya alaylarla mücadele edebilmek, malını paylaşmayı öğrenmek; istemediğinde korkusuzca vermeyebilmek, haksızlığa uğradığında hakkını arayabilmek, düşüncelerini açıklayabilmek, karşısındakini de ezmeden onun hakkına da saygı göstermek, … kesinlikle cesaret işi! Bir adım daha ileri giderek, bu oluşumları ileriki yıllar için, iş görüşmeleri, işe girme, romantik ilişkiler…gibi sosyal olayların da alt basamakları olarak görebiliriz.
Bebeklikte sosyalleşme veya ilişki kurma 6. aydan sonra birbirlerine bakarak, dokunarak, taklit ederek oluşmaya başlar. Rekabetin olmadığı bir ortamda 18. ay gibi bir dönemden itibaren yan yana oynarlarken; okul öncesi bir dönemde zihinsel olgunlaşmanın da sonucu olarak, oyun aracılığıyla çocuk kendileriyle ilgili geri bildirim de alır. Arkadaşların, aile gibi koruyucu rolleri yoktur, özellikle de acımasız olup, zaaflar keşfedildiği takdirde bunu kullanma yoluna gidebilirler. Çocuğun kendini ifade etmesi açısından büyük önem taşıdığı 3-6 yaş döneminde, duygusal ve sosyal gelişimin sadece aile tarafından karşılanması kesinlikle yeterli değildir. Ancak aile içinde yapılan sohbetler, paylaşımlar sayesinde çocuğun arkadaş ilişkileri de gelişir. Arkadaşlık çocuğun cesaretini şekillendirirken, işbirliği, sorumluluk ve özgüven de kazandırır.
Çocuğuna;
-güvendiğini gösteren ve yaşatan,
-yol gösteren,
-gündelik hayatta karşısına çıkan problemlere hazır çözümler vermek yerine, çözüm bulduran,
-aşırı korumacı yaklaşmayan,
-sorumluluk veren (çocuğun canı istediği zaman değil de düzenli olarak yapması önemlidir),
-kendini ifade edebileceği, başarılı, yetenekli ve iyi hissedeceği ortamlar yaratan,
-neden sonuç ilişkisini güçlendirmeye yönelik sorular soran, çocuğun sosyal muhakemesinin gelişmesine fırsat veren,
-başladığı işi bitirmesi konusunda motive eden, destek ve model oluşturan,
-başarısızlıkta yaptığının zor olduğunu kabul edip denemesi için yüreklendiren, mücadele etmeyi öğrenmesini sağlamak için destek olan,
-kendi kararlarını verebilmesi, seçim ve tercihlerini yapabilmesi için uygun ortamlar yaratan, tüm bunlara uymasını ve sonuçlarına katlanmasını sağlayan;
anne-babalar, maddi değeri olmayan ancak manevi değerine fiyat biçilemeyecek bir yatırım yaptıklarını unutmamalıdırlar.
Bu yatırımın temelinde kendi ihtiyaçlarını açıklayabilme, hakkını koruma ve çözüm üreterek yoluna devam edebilme becerisi vardır. Bugün, geçmişe göre daha karmaşık bir dünya ve yarın da bugüne göre daha karmaşık olacak. Anne-babanın çocuğuna bırakabileceği en büyük mirasın özgüven olduğunu düşünmekteyim. Darwin’in evrim teorisinden esinlenerek, ‘’özgüveni’’ güçlü olan hayatta kalır; iç dünyasındaki fırtınayla savaşma gücünü içinde hisseder! Durgun bir yaşantımız da olmadığına göre çocuklarımızda en çok bu kavramın geliştirilmesine ihtiyacımız vardır!
Yazar: Layza OVADYA, Uzman Psikolog - Eğitim Danışmanı