Farklı Olmak Kötü Mü?
Dilara, birinci sınıfa giden çok çalışkan bir çocuktu. Okulunu gerçekten çok sever her sabah servisine yetişmek için kendiliğinden uyanırdı. Küçük kız, o gün yine erkenden kalkmış, kahvaltısını yaptıktan sonra okuluna gitmişti. Bütün arkadaşlarıyla çok iyi geçinmesine rağmen, sınıfında şimdiye kadar hiç konuşmadığı Fatih adında bir çocuk vardı. Fatih, sene başından beri Dilara’nın kendisiyle konuşmaktan kaçındığını üzüntüyle fark etmişti. Bu davranışının, tekerlekli sandalyede olması
ile bağlantılı olduğunu düşünüyordu. Fatih, daha çok küçükken çocuk felci geçirmiş
ve hayatını tekerlekli sandalyede devam ettirmeye başlamıştı. Ama onu rahatsızlığından çok, Dilara
gibi bazı arkadaşlarının olumsuz davranışları uzuyordu. Hatta en son yaşanan olaydan sonra Fatih
çok üzülmüş, evine gittiğinde kendi kendine ağlamıştı. İki hafta önceydi. Öğretmenleri bir proje ödevi
için öğrencileri ikili gruplara ayırıyordu. Dilara ile Fatih’i aynı gruba verdiğinde Dilara:
— Öğretmenim, beni başka gruba geçirebilir misiniz? Diye sormuştu.
Öğretmeni Kerim Bey:
— Anlayamadım Dilara neden? dedi.
Dilara, öğretmenin yanına gidip kulağına bir şeyler fısıldadı. Kerim Bey’in yüzü asıldı. Duyduklarından hiç memnun olmadığı anlaşılıyordu.
Dilara’ya:
— Bu ne kadar üzücü bir düşünce! Birileri bizden daha farklı diye grubunu değiştirmek istemen Hiç hoş bir davranış değil. Hemen yerine geç ve otur! Bütün bunları duymamış olayım. Umarım ne kadar yanlış düşündüğünü görebilir ve arkadaşına yaptığın haksızlığı anlarsın, dedi. Aslında yaşananlardan Dilara da çok hoşnut değildi. Nede olsa arkadaşının kalbini kırmıştı. Ama içinden böyle davranmaktan başka bir şey gelmiyordu. Fatih’in yürüyememesine bir turlu anlam veremiyordu. Sanki yanında durursa, rahatsızlığının kendisine de geçeceğini zannediyordu. Fatih’teki bu rahatsızlığın herkesin başına gelebileceğini, bu gibi durumların aslında çok normal olduğunu anlamıyordu. Dilara öğretmeni dinlemedi ve Fatih’ten özür dilemedi. Okuldan çıktıktan sonra, doğruca mahalledeki arkadaşlarının her akşam oyun oynadıkları parka gitti. Orada diğer arkadaşları ile buluştu. İki saat boyunca durup dinlenmeden koşup oynadılar. Eve gitme saati geldiğinde herkes çok yorulmuştu. Aslında çocukların canı eve gitmek istemiyordu. Hele Dilara... Arkadaşlarına, son bir kez parktaki tırmanma parkuruna gitmek istediğini, ondan sonra eve gidebileceğini söyledi. Parktan ayrılmadan önce mutlaka son bir oyun oynayıp öyle ayrılırdı. Bu, kendi kendine koyduğu bir kuraldı. Parkın ortasındaki tırmanma parkuruna geldi. Emniyetli olması için güvenlik kemerini bağlaması da gerekiyordu ama önemsemedi.
— Aman. Bir kere tırmanıp hemen ineceğim ne olacak ki? diye duşundu. Dilara gerçekten de engebeli tırmanma duvarını ustalıkla tırmanıyordu. Cıktı, cıktı, en son çıkıntıya ayağını bastı vee o da ne? Kaşla göz arasında küçük kız boylu boyunca toprağın üstüne düşüverdi. Arkadaşları ise olanları şaşkınlık içinde seyrediyordu. Serra koşarak yanına geldi:
— Dilara Dilara! Bir şeyin yok ya! Nasılsın? Cevap ver! diye sarstı.
Dilara’nın acıdan gözleri yaş içindeydi. “Bacağım, bacağım çok acıyor!” diye bağırıyor, başka bir şey söylemeden hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Etraftan yardıma gelenler küçük kızı ambulans ile ilk yardım ekibinin müdahalesinden sonra hastaneye kaldırıldı. Arkadaşları, Dilara’yı her gün ailesine soruyor ya da ziyaretine gidiyorlardı. Çünkü sevdikleri arkadaşlarının ayak bilek kemiğinde kırık ve bacak kemiğinde ise çatlak vardı. Bir ay boyunca bütün bacağı alcıda kalmak zorundaydı. Çok şukur ki geçirdiği ameliyat sonrasında doktor:
— Yaptığımız operasyon ile rahatsızlığı gidermeye çalıştık bir ay sonra eski sağlığına kavuşacağını ümit ediyorum, diyerek Dilara ve ailesine moral vermişti. Ameliyatın üzerinden on beş gün geçmişti. Dilara artık o gün okula başlayabilecekti. Evinde dinlenirken de hataları ile ilgili uzun uzun düşünmüştü. Sınıfın kapısından girerken herkes şaşkındı. Çünkü çok sevdikleri arkadaşları tekerlekli sandalye ile sınıfa girmişti. Doktor bir ay boyunca ayağının üzerine basmasını kesinlikle yasakladığı için tekerlekli sandalyede okula gitmesini önermişti. Aksi halde ayağında kalıcı bir hasar oluşabilirdi.
Dilara sınıfa girince doğruca Fatih’in yanına gitti. O kadar pişmandı ki! Gözyaşları içinde Fatih’e sarılıp ağladı. Fatih de duygulanmıştı ancak ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.
— Senden çok özür dilerim!
Fatih, hatasını anlayan Dilara’nın yüzüne sevgiyle baktı:
— Hepsini unuttum bile sen de unut! dedi.
İnsanların birbirlerinden farklı olsalar bile oldukları gibi kabul etmek gerektiğini duşundu. Herkesi özel ve tek yapan şeyin zaten bu farklılıklar olduğunu bütün sınıf çok iyi anlamıştı.
Alıntı