BİR HAYVAN HİKÂYESİ
Dr. Mehmet OKUTAN
Eğitimciler için çok derin anlamı olan bir hayvan öyküsü anlatılır. Bu öyküyü dinlerken bazıları sadece gülüyor, ancak bu öyküden alınması gereken ders alınmıyor.
Tavşan, kuş, balık, sincap, ördek ve öteki hayvanlar bir okul kurmaya karar verirler. Her biri, bir öğretim programı hazırlamaya başlar. Kuş uçmanın, balık yüzmenin, sincap ağaca tırmanmanın ve öteki hayvanlar da kendi özelliklerinin öğretim programına alınmasını diretirler. Böylece, öğretim programına hayvanların tamamının istedikleri dersler konur. Hayvanların tamamını, bütün dersleri mecburen almak zorunda bırakırlar. Tavşan, koşma dersinde en başarılı hayvandır, hiçbiri onun gibi koşamaz. Ama öteki hayvanlar, tavşanın uçmayı öğrenmesinin iyi bir zeka ve duygu eğitimi olacağı konusunda diretirler. Böylece tavşan uçma dersine katılmak zorunda kalır. “Haydi uç bakalım tavşan” denir. Zavallı küçük tavşan havaya sıçrar, yere düşer bir bacağı kırılır, kafatası çatlar. Beyni zedelendiği için, daha sonra iyi koşamaz bile artık. Dolayısıyla koşma dersinden “pek iyi” yerine “iyi” alır. Uçma dersinden de, hiç olmazsa çabalayıp denediği için orta alır. Eğitim programını hazırlayan kurul sonuçtan memnundur. Benzer bir durum kuşun başına gelir. Uçma dersinde çok başarılıdır, havada taklalar bile atar ve “pekiyi” alır. Ama onun da bir köstebek gibi toprağı kazması istenir. Tabi, kuşun kanatları zedelenir, gagası kırılır ve bir daha doğru dürüst uçamaz hale gelir. Kurul ona uçma dersinden orta verdiği için memnundur. Böylece sürer gider bu. Son sınıfın birincisi kim olur biliyor musunuz? Aklı pek gelişmemiş olan yılan balığı, çünkü herşeyi biraz becerebilmiştir. Baykuş okulu bırakır. Şimdi de, okullarla ilgili bir seçim olduğu zaman “Hayır” oyu kullanıyormuş.
Bu öyküde anlatılanların uydurma olduğunu biliyoruz, ama hiç kimse bu konuda bir şey yapmıyor. Büyük bir dahi olabilirsiniz. Dünyanın en ünlü yazarlarından birisi olabilirsiniz, ama “Filan dersi başaramazsan ilerde başarılı olamazsın, hatta sınıfı geçemezsin”… Ne saçma! Hayatı boyunca hiçbir zaman ağaca tırmanmak zorunda kalmayan bir kuşun “tırmanma” dersi alması ne kadar mantıklı ise matematik, fizik gibi derslere hiç ilgi duymayan bir öğrenciye bunları zorla öğretmeye çalışmakta o kadar saçmadır.
Bu kıssadan hisse alması gerekenler, öncelikle Türk Eğitim Sistemini yönetenler ve öğretmenler olmalıdır. Gerçekten, öğretim programlarımız, öğrencilerin bireysel özelliklerini ne kadar dikkate almaktadır? Öğretim programı, bireysel özellikleri dikkate almayı emretmesine rağmen, öğretmenlerimiz bu konuya ne kadar duyarlı? Sınıfındaki “parlak” çocuklarla ilgilenen, bunun dışındaki çocukları kendi haline bırakmayı öğretmenlik sanan öğretmenlerin var olduğunu bilmek, insanı kahrediyor… Sınıfındaki ve okulundaki “parlak” çocuklarla ilgilenen, onların yeteneklerini geliştirmek üzere sistemi işleten yönetici ve öğretmenler, öğrencilerin hepsini yılan balığı olarak değerlendirmekte, bunun dışındaki hayvanları sistemin dışına çıkarmaktadır. Bireysel farklılıkları öne çıkaramayan klasik eğitim sistemi ve onu işleten klasik okul yönetici ve öğretmenlerin, zihinsel bir değişim ve dönüşümü yaşamalarının zamanı geçiyor. Okul sistemi, okul yöneticileri ve öğretmenler marifetiyle, öğrencilerin hepsinin yeteneklerini keşfedip, kendileri olabileceklerdir. Aksi halde öğrencilerin çoğu baykuş gibi okulu bırakmak zorunda kalacaktır.